Eğitim Sisteminin Pürmelali Ve Eğitim-Bir-Sen
Bilindiği üzere dün, 24 Kasım “Öğretmenler Günü”ydü. Gün dolayısı ile öğretmenler üzerine her kesimden nutuklar söylendi, demeçler verildi. Öğretmenler de kendi çevrelerinde günü kutlamaya çaba gösterdiler. Öğretmenler günü, 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra göreve getirilen emekli General Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam Paşa’nın iki güzel eserinden birisi; Öğretmenler Günü ve öğretmen evleri.
Aslında öğretmenlerimizi en iyi değerlendirecek ve öğretmenler gününün hakkını verecek omuz verdikleri kendi meslek kuruluşlarıdır. Toplu Sözleşme hakkını elinde bulunduran Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir Sendikası, kendinden bekleneni verebiliyor mu?
Geçtiğimiz cumartesi günü Eğitim-Birsen’in Ankara 1 Nolu Şube Kongresine davetliydim. Sevgili Mustafa Kır dostumun davetine icabeten kongreyi baştan sona izledim. Doğrusu sıkılmadan takip ettiğim kongreden çok zevk aldım ve notlar aldım.
Öncelikle ifade edeyim, bu satırların yazarı Eğitim-Bir Sen’in kurucu üyesidir. O yıllarda Danıştay’da bir dava dolayısı ile ismimi Kurucular Listesine yazdırmadım. Ama sendikanın teşkilatlanmasında önemli rol oynadım.
Kurucu Genel Başkanı rahmetli M. Akif İnan ile Eğitim Bir Sen’i ülke genelinde teşkilatlandırdık. Ahir ömrüne kadar hayıflanır ve “Ben beş kez gittim, ama Ahmet Fidan bir kere gitti ve Şanlıurfa’da sendikayı kurdu.” Derdi.
Rahmetli M. Akif İnan’ın sağlığında iznini alarak sendika yönetiminden ayrıldım. Ama samimi ve dostane ilişkilerim hep sürdü. Allah kendisine rahmet eylesin. Memur Sen için iyi bir isimdi ve her çevrede saygı görüyordu.
Memur Sen’in bir emektarı olarak şimdilerde organik bağım yok. Uzaktan izlediğim kadarı ile sendika iyi bir görüntü vermiyor ve gerçek yüzü ile temsil edilmiyor. Bu sebeple sendikanın geleceğinden ümitsizdim. Ama Ankara’daki söz konusu kongreyi izledikten sonra Sendikanın geleceği hakkında ümitlerim arttı. Ancak gördüklerimin bir de farklı yönlerini, öğretmenler günü dolayısı ile dostça hatırlamakta yarar var.
Eğitim Bir Sen kurulurken bir dosya kâğıdının iki yüzünü kaplayacak şekilde öğretmenlere bir açıklama yayınlamıştı. Sendikanın amacını öz olarak açıklayan bir metindi. “Biz öğretmenlerin sorunlarını çözmek için değil, eğitimin sorunlarını çözmek için yola çıktık. …. Amacı bir diploma edinmek ve onunla aç karnını doyurmak isteyen küçük beyinli insanlar yetiştiren bu eğitim düzeninin mutlaka değişmesi lazım.” Gibi cümleler vardı.
Sendikanın henüz bir yasal statüsü yoktu ama gidilen her tür makamda ve öğretmenler nezdinde hürmet ve kabul görüyordu. O güne kadar kurulan sendikaların kamuoyunda çok kötü iki imajı bulunmaktaydı. Ya “ücret” veya “eylem” sendikacılığı ile öğretmenleri temsil ediyorlardı. “Sendikacılık” kavramı olumsuz bir izlenim bırakmıştı. Özellikle kavram olarak batı kökenli bir örgütlenme zannı ile pek itibar görmüyordu. Öğretmenleri ikna etmek kolay olmadı. Eğitim Bir Sen, “ilkeli bir sendika” olarak kuruldu ve kamuoyuna deklare edildi. Sendikanın temel ilkesinden taviz verilmedi. Sendika ilk zamanlarında mali yönden zayıftı ama mana yönüyle zengindi.
Aradan geçen süre içinde iş başına gelen yönetimler sendikayı nüfus olarak büyüttüler ama nüfuz olarak güçsüzleştirdiler. AK Parti iktidarının rüzgârıyla serpilen sendika öteki sendikaların kötü bir kopyası halini aldı.
Eğitim Bir Sendikası Ankara 1 Nolu Şubesinin kongresinde çok kısa konuşmamda sadece ama sadece önemli gördüğüm bir iki noktaya temas etim.
Öğretmen sendikacılığı, sanıldığı gibi batı kökenli bir örgütlenme biçimi değildir. Dünyada ilk kez Fatımiler tarafından kurulmuş ve Selçuklular tarafından bugünkü anlamda görev yapmıştır. Kısaca Öğretmen sendikacılığı bize ait bir örgütlenme biçimidir. Sendikaları öteki sivil toplum kuruluşlarından ayıran en önemli yönü, menfaat kuruluşu olmalarıdır. Mensuplarının hak ve özgürlüklerini korumak için vardır, sendikalar.
AK Parti iktidarlarının yumuşak karnı olan “eğitim politikaları” konusunda Memur Sen, iyi bir imtihan verememiştir. Zaman zaman ücret sendikacılığı zaman zaman eylem sendikacılığı yapmış ama ilkeli sendikacılık görevini yerine getirememiştir. Eğitim sistemi hükümetler eliyle değil, sendika eliyle hayat bulmalıydı. Ama sendika sahip olduğu güçlü imkânlara rağmen kendinden beklenileni verememiştir.
Sendika ayrıca iki konuda tembellik etmiştir. Kitap yazan öğretmenlere Bakanlık telif hakkı ödememektedir. İkili anlaşmalar çerçevesinde yurtdışına burslu elemanlar gönderilmektedir. Öğretmenler dışında herkes söz konusu burslardan yararlanmakta ama bu çok yararlı ve verimli imkân öğretmenlerden esirgenmektedir. Sendikanın uğraşması gereken iki önemli konu. Öğretmenleri ilgilendiren her iki konu sendikanın kapsama alanında görülmüyor.
Konuşmadan sonra değerli öğretmenlerimiz çok ilgi gösterdiler, sorular sordular kaynak istediler. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “Din dersi” hakkında verdiği yanlı karardan dolayı gösterdiğim kaynaklar son derece ilgi gördü.
Öğretmenler günü dolayısı ile kayda geçmesi gereken en önemli söz Hz Peygamber (s) e aittir. O’nu da Günün Hikmetinde aşağıda okuyacaksınız. Sevgili meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyor, başarılarına dua ediyorum.
G Ü N Ü N H İ K M E T İ
“Ben ancak bir öğretmen olarak gönderildim.”
Hz. Muhammed (S.A.V.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.