Eğitim Sistemi Mimarını Arıyor
2015-2016 eğitim öğretim yılı pazartesi günü başladı. Yeni öğretim yılının başta öğrencilere, öğretmenlere, ailelere hayırlı uğurlu ve başarı olsun.
Resmi verilere göre on sekiz milyon öğrenci ders başı yaptı. Yeni öğretim yılında üzerinde dikkatle durulması gereken esas konu sahip olunan genç nüfus. Anaokulundan üniversite son sınıfa kadar geniş bir alanı kapsayan genç nüfus, istikbal ve istiklal vadediyor. Çünkü Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus pek çok ülkenin nüfusunu ikiye katlamaktadır.
Yeni öğretim yılının başlaması aynı zamanda eğitimi gündeme taşımaktadır. İlgi alanına girsin girmesin eli kalem tutan, ağzı olan herkes eğitimi ve eğitimi konuşmakta ve tartışmaktadır. Bir bakıma pek yadırganacak bir durum değil. Çünkü eğitimle ilgili yukarıda verilen rakam aynı zamanda eğitim sisteminin bu ülkede yaşayan insanları doğrudan ilgilendirmektedir.
On sekiz milyon nüfus, anne, baba ve yakınları ile bir bütündür ve hayata hazırlanmakta.
Kalkınmış ve ileri ülkelerde eğitim “çözüm”le eş anlamlı kullanılmaktadır. Bir ülkede şayet ekonomik, sosyal veya siyasi bir mesele varsa, çözüm için orada ilk akla gelen “eğitim”dir.
Bizde ise eğitim sorun, mesele, problemle eş anlamlı kullanılmaktadır. Eğitim, sorunu çağrıştırmaktadır.
“Çağdaş ve ileri ülkelerde çözümle eş anlamlı kullanılan eğitim, neden ülkemizde sorunu çağrıştırmaktadır?” sorusu nasıl cevaplandırılmalıdır?
Eğitimi yönetenler, eğitim politikalarından sorumlu makamlar eğitim konusunda en temel bilgelerden ve becerilerden yoksun oldukları için bu soruya tutarlı ve yerinde cevap verecekleri tahmin edilmemektedir. Meseleye eğitim bilimciler gözünden bakınca soru kendiliğinden cevabını bulmaktadır.
Çağdaş ve ileri ülkelerde eğitim düzeni üç temel üzerine inşa edilmektedir.
Eğitim politikalarını bilim belirlemektedir. Çünkü bilim doğruların miyarıdır. Yani eğitim bilimsel verilerle yönlendirilmektedir.
Eğitim, katılımcı olmak zorundadır. Eğitim bilimciler katılımcılığı “Bir ülkede yaşayan insanların çocuklarına sahip oldukları inanca göre eğitimi seçme hakkının verilmesi” olarak tanımlamaktadırlar.
Son olarak eğitim, “Ölçme ve değerlendirme” özelliğine sahiptir. Yetiştirilen nesillerden, memnun muyuz, değilsek nasıl müfredat geliştirilmeli?
Yukarıda özetlenen kriterler hiçbir zaman Türk Eğitim düzeninde olmadı. O sebeple hep sorunu çağrıştırdı.
Yeni bir öğretim yılına başlarken genç nüfus sevinç ve mutluluğun kaynağıdır. Ama yarınlara hazırlanmak için kendilerine emanet edilen yavruların hayata hazırlanmasında bir tembellik bulunmaktadır.
Yaklaşan seçimlerde siyasi partiler eğitim konusunda yeni bir şey söylemiyorlar. Son derece düşündürücü bu konuda en çok çaba göstermeleri gereken siyasi partilerdir.
Türk eğiktim düzeninin tamire değil, imara, tamirciye değil mimara ihtiyacı bulunmaktadır. 1 Kasım erken seçimlerine kısa süre kala seçim vaatlerini sıralayan siyasi partilerin bu konuya yeni bir bakış açısı getirmeleri gerekmektedir.
Milletlerin geleceği “mektep”te oluşmaktadır. Mektep, aynı zamanda ülkelerin geleceğidir. Ne yazık ki yüzüncü yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye hangi dönem olursa olsun eğitimde başarısız ve sınıfta kalmış durumdadır. Çünkü eğitim gerçek anlamı ile değerlendirilmediği, eğitimden ne anlaşılması gerektiği bilinmediği için kalıcı ve istikbale dair eğitim politikaları üretilememiştir.
G Ü N Ü N H İ K M E T İ
“Oku! Yaratan Rabb’ın adıyla oku. Çünkü o insanı bir çiğnemlik tutturulmuş eten yarattı.”
Kur’an-ı Kerim, Alak Suresi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.