Dua, beddua ve seçim
Sözlükte, “çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmek” anlamına gelen, dua, Müslümanlıkta; Allah’ın azameti karşısında insanın çaresizliğini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile Allah’ın lütuf, nimet ve yardımını, dünya ve ahrette nimetler, iyilikler ihsan etmesini, karşılaştığı dert, sıkıntı ve belaları gidermesini, günah ve hatalarının bağışlanmasını dilemesi, yalvarıp yakarması ve halini arz edip niyazda bulunmasıdır.
Dua, aciz olan insanın sonsuz kudret sahibi yüce Allah’a yönelip istek ve talepte bulunmasıdır. Dua Allah’a teslimiyettir. O sebeple Peygamber (s) :
“Allah (katında) duadan daha hayırlı bir şey yoktur.” Dua aynı zamanda ibadettir.
“Deki, duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin..”(Furkan Suresi, 77)
Dua, Peygamber Efendimizin hayatında önemli yeri vardır. Taif seferinde uğradığı hakaret ve işkence karşısında bile “Allah’ım bu insanlar bilmiyorlar, bunlara hidayet nasip eyle.” Diye dua buyurmuşlardır.
Duanın zıddı, bedduadır. Beddua, Farsça, “kötü” anlamına gelen bed ile Arapça’da “dileme- isteme” gibi anlamaları olan dua kelimelerinden oluşan birleşik isimdir. Dua kadar olmasa da beddua da dinde vardır. En az müracaat edilen çaredir, beddua.
Beddua Hz. Peygamber’den duyulan en az sözlerdendir. Bunun sebebi, İslâm ahlakında af ve ihsana adaletten daha çok önem verilmesidir.
İslâm âlimleri, Müslüman olan bir kimsenin olur olmaz sebeplerle birbirleri aleyhine beddua etmelerini İslâm ahlakı ile uyuşmayacağına dikkat çekmişlerdir. Özellikle mutasavvıf ahlakçılar, bedduanın tasavvufî edeple bağdaşmadığını belirtirler. Meşhur İslâm âlimi İmam Gazali tevekkül ehlinin uyması gereken kuralları sıralarken bunlardan birinin de malı çalınan kimsenin hırsıza beddua etmekten kaçınması olduğunu, şayet beddua ederse tevekkülünün batıl olacağını, sonrasında zahid ve mutasavvıfların zalime beddua etmek yerine onu acıdıklarını, ıslah olması için dua ettiklerini anlatan rivayetler aktarır.(İhya, IV,283)
Tasavvuf’ta bedduanın yerinin olmadığını büyük şair Yunus Emre ne güzel dile getirir:
“Dövene elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın.”
Kısaca dua ve beddua konusuna işaret ettikten sonra bir de aşağıdaki satırlara göz atmanın tam zamanı.
-“ Ashab-ı kiramdan sonra, bazen zahitlik, bazen sofîlik, bazen de dervişlik unvanıyla değişik organizasyonlar şeklinde devam edegelen bütün seyr u sülûk erbabı, idareye, siyasete karışmadan, himmetlerini iman ve tevhidi ikameye hasrettikleri sürece, toplumlarının damarlarında kan ve can vazifesi görmüşlerdir. Aksine toplumlara zararlı olmanın yanında kendilerinide bitirmişlerdir.”(http://www.sizinti.com.tr/konubasliklari/konular/baslik/kalbin-zumrut-tepeleri.html)
Yukarıdak ki satırlar, 17 ve 25 Aralık Darbe teşebbüsünün mimarı ve onay makamının sahibi Pansilvanya’da mecburî ikamete tabi kişiye aittir. Bundan tam bir yıl önce Sızıntı Dergisinde çıkan yazıdan iktibas edilmiştir. 30 Mart Seçimlerinden önce yaptığı bedduasının kabul olmadığı ve hatta çevresine döndüğünden ibret alamayan zat, yeni bir seçim arifesinde bedduasını tekrar etmiştir. Bir yıl önce yazdıkları ile bugün bedduasında ısrar eden zatı nasıl yorumlamak gerek? Aynı zat Müslümanlara reva gördüğü bedduayı halisane bebek katili yahudiden ısrarla esirgemektedir.
Sonuç olarak dua müminin silahıdır. Beddua ise hoş olmayan, kullanılmaması gereken son çaredir. Yeni ve her yönüyle hayırlı sonuçları beraberinde getiren bir seçimin eşiğinde milletimizin duaya ihtiyacı bulunmaktadır. Beddua için ortada hiçbir sebep bulunmamaktadır.
Beddua ederken sağlıklı bir ruh sergileyen kişinin sağa- sola beddualar savurması ve yukarıdaki satırların sahibine nasıl bakmalı? Son cümleye dikkat eder misiniz? Biraz tevile ne dersiniz? Bedduayı kendilerine adet edenler, kendilerini bitirmişlerdir.
Yazıyı merhum ve mağfur Mehmed Akif’in Fatiha mealini dua makamı ile okuyalım:
“SÛRE-İ FÂTİHA
Bismillâhirrâhmânirrahîm
2-4 Hamd ancak Allah'ın; o Rabbü'l – alemin, o hem Rahman hem Rahim, o kıyamet gününün sahibi Allah'ındır. 5. İlâhi! Kulluğu Sana ederiz, yardımı Senden isteriz. 6-7. Bizleri doğru yolun, o nimetine kavuşanların tuttuğu yolun yolcusu et. Gazabına uğrayanların, yanlış gidenlerin saptığı yolun yolcusu etme. Âmin.
(Bizlere, o kendilerine kerem kıldığın kimselerin yolunu göster; gazabına uğrayanların, yanlış gidenlerin saptığı yolu gösterme.Âmin.)1
(Bizleri doğru yola, o kendilerine kerem kıldığın kimselerin yoluna çıkar. Gazabına uğrayanların, yanlış gidenlerin saptığı yola çıkarma. Âmin)2
Meal : Mehmed Akif, Mahya yayınları
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.