Dil terörü
Dilin de terörü olur mu demeyin! Dinin bile terörü varsa elbet dilin de terörü olabilir. Diğer dilleri pek bilmiyorum ama Türkçe’de kesinlikle bir dil terörü var. Böyle kavramları terminolojiye kazandırmaktan mutlu muyum, değilim! Ama yapacak bir şey yok, nerede bir terör estiriliyorsa oraya ışık tutup sevgili halkımı aydınlatmak zorundayım.
Önce bir minik soruyla başlayayım: “Ünvan” kelimesi neden “unvan” yapıldı? Ey Türk Dil Kurumu, ünvanı niye unvan yaptın? Birileri şöyle açıklıyor, büyük sesli uyumuna uysunmuş… Behey şaşkın, büyük sesli uyumuna uysun diye her kelimeyi kafana göre değiştirmeye yetkili olduğunu mu sanıyorsun? Yok yok sebep o değildir; sebep o olsa küçük sesli uyumundan ne haber dersin, kimse ses çıkaramaz. Hem o kafayla sürahiyi surahi, cüzdanı cuzdan, dünyayı dunya falan yapmak lazım... I ıh, olmaz.
Aslında bu unvan iş güzarlığı gerçekten çok basit bir örnek. Gel gör ki güncel bir örnek olduğu için en baştan verip garâbeti göstereyim dedim.
Gerçek terör şu: Bazı aklı evveller, güyâ Türkçe’yi arılaştırıp durulaştırmak için Arapça ve Farsça kökenli kelimelere büyük bir hınçla yaklaşıyorlarken İngilizce ve Fransızca kelimelere hiç ses çıkarmıyorlar. Ses çıkarmamak bir tarafa, eserlerini de özellikle İngilizce ve Fransızca kelimelerle dolduruyorlar. Dün elime bir kitap geçti: Startup Hukuku. Neyin nesidir diye incelerken bunun girişimcilik hukuku anlamına geldiğini ama muhterem yazarların eserlerinin önsözüne mümkün mertebe arı bir Türkçe kullanmak konusunda titiz davrandıklarını böbürlenerek anlattıklarını gördüm. Adam eserinde arı Türkçeden bahsediyor ama daha kitabının adı İngilizce. Bu tip adamlar muhtemelen “hukuk” kelimesinin Arapça olması nedeniyle burunlarını kıvırırlar ama startup kelimesine laf etmezler.
İşte birileri böyle Türkçe’yi hunharca katlederken Türk Dil Kurumu ne yapıyor? Hiçbir şey!
Emin olsun saygıdeğer okurlar, Türkçe’yi sadeleştirmekten bahsedenlerin temel amacı Türkçe’yi gavurlaştırmaktır. Onlar İngilizce’yi, Fransızca’yı sadelik görüyorlar, bense terör! İşte aramızdaki temel görüş farkı bu.
Bir taraftan da canım Türkçe’nin gramer kurallarının dehşet-ül vahşet şekilde yontulduğunu, esnetildiğini ve hatta terk edildiğini gözlemlemekteyim. Yeni nesil bağlaç de’yi kullanmıyor. Bağlaç ki’yi zaten bilen yok. Siz benim yazılarımda bağlaç de’yi hiç bitişik yazdığımı gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü ben yazmam. Dil cambazı veya edebiyat üstadı olduğum için değil; ilkokul’da, ortaokul’da Türkçe dersi aldığım için. Büyük ihtimalle yeni nesil Türkçe öğretmenleri bağlaç de’nin ayrı yazılacağını bilmiyor ya da Türk Dil Kurumu bu kuralı da sümen altı etti. Zira hiç ama hiç kimse bağlaç de’yi ayrı yazmak konusunda hassasiyet göstermiyor.
Mesela bir tırnak işareti vardı, onun yerine artık denden kullanılıyor. Muhtemelen yeni nesil Türkçe öğretmenlerinin yetiştirdiği yeni nesil denden ile tırnak arasındaki farkı da bilmiyor. Ya da klavyede kolayına geldiği için denden tuşuna basıp geçiyor. İkinci ihtimal daha kötü; çünkü dil mefhumuna karşı ne kadar gevşek ve lakayt bir tavır takınıldığını gösterir.
Buradan Milli Eğitim Bakanlığına çağrı yapıyorum: Lütfen Türkçe öğretmenlerini Türk dili grameri sınavından geçiriniz ve en kısa zamanda bağlaç de’nin ayrı yazılması gerektiğine dâir meslek içi eğitimler tertipleyiniz. Lütfen…
Muallimler ve muallimeler bu dediklerime çok bozulacaklar ama yapacak bir şey yok. Ben doğru sözlerin adamıyım, hakikatin avcısıyım.
Bu Türkçe konusunda gerçekten çok dertliyim. Saygıdeğer Türk Dil Kurumumuz, sözlüklerinde; arka planı arkaplan, arttırmayı artırmak, abdesti aptes yapmış… Bunlar ilk bakışta gözüme çarpan yamukluklar, kim bilir daha neler var neler…
Tabii Türk Dil Kurumunun görüşleri kendini bağlar; hiç kusura kalmasın beni ve benim gibi ince düşünenleri asla gerçek Türkçe’yi bırakıp uydurukça kullanmaya zorlayamaz.
Evet, bizim “uydurukça” diye bir sorunumuz var. Mason yazarların ergenlere hitap eden kitaplarında, Batı hayranı akademisyenlerin üniversitelerde beyin yıkama seanslarında ve masonların kontrolündeki yazılı ve görsel medyada acayip acayip kelimelerle karşılaşıyoruz. Her ne kadar ilk başlarda acayip gelse de zamanla dilimize yerleşiyor maalesef…
Onur (honour) kelimesi mesela… Batı dillerinden al, Türkçe’ye koy. Sebep? Şeref, haysiyet gibi kelimeler öz Türkçe değil diye! Onur öz Türkçe mi bre gafiller? Bu gafillere geçen yıldan bahsederken bıldır desen, kız kardeşe bacı desen, herhalde yerine elleham desen, büyükbabaya dede desen kıkır kıkır gülerler. Sanırlar ki sen köylüsün, kendileri de İngiliz Dükünün çocuğu… Bilmezler ki öz Türkçe olan kelimeler işte o hor gördüğün bıldır, bacı, dede gibi kelimelerdir.
Daha böyle ne uydurukça kelimeler var ohooo… Onur örneğine resmen rahmet okuturlar… Geçenlerde yüksek lisans yapan birinin tezinin konusunu sordum. Sormaz olaydım: “Üniversite Öğrencilerinin Bağlanma Stillerinin Prososyal Davranışı Yordayabilirliğinin İncelenmesi” dedi. Duyunca anlayamadığım için kâğıda yazdım, ne var ki oku babam oku bir türlü anlayamadım… Siz anlayabildiniz mi? Mümkün değil. Anlamak için yordayabilirliği, prososyal davranışı, bir başka deyişle “uydurukçayı” bilmeniz gerekiyor. Zira uydurukça bilmeyenler artık ne kariyer yapabiliyor ne de sosyal medyada laf çakabiliyor. Ay ben şok!
Neyse şimdilik bu kadar gardaşlarım, hepinize gud ivining ve de baaay…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.