Devletin Dini Adalettir
Hukuk toplumsal düzeni tesis eden kurallar bütünüdür. Hukukun olmadığı yahut hukuka olan güvenin eksik olduğu toplumlarda herkes kendi adaletini tesis etmeye kalkar ve bir kaos ortamı oluşur. Bunun olmaması toplumun hukuka olan inancının diri olmasına bağlıdır.
Eski Türk devletlerinin de İslam devlet geleneğinin de temelinde adalet unsuru yer alır. Türk-İslam devletlerinde hukuk düzenine hem adil bir yönetimle halkı yönetme arzusuyla hem de bazı idarecilerin keyfi muamelelerinin önüne geçilmesi amacıyla oldukça önem verilmiş ve her şeyin üzerinde tutulmuştur. Nizamülmülk’ün veciz ifadesiyle “Mülk küfr ile âbad olur, zulm ile âbad olmaz".
Türkiye’de ise insanların hukuka ve adalete olan güvenleri günden güne daha çok zedeleniyor. Artık her haber bülteninin ayrılmaz bir parçası haline gelen defalarca suç işlemesine rağmen oldukça karmaşıklaşan infaz şartları dolayısıyla tutuklanmayan ve yine suç işleyip yine tutuklanmayan insanların varlığı toplumu rahatsız ettiği gibi insanlar kendi önlemlerini alma yoluna başvuruyor. Yıllarca süren mahkemeler sonunda sağlanan adalet ise “geç gelen adalet, adalet değildir.” sözünü hatırlatıyor. Bunun dışında kahvehanelerde dahi konuşulan ve ara ara basına da yansıyan mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olma sıfatını zedeleyen iddialar, yanan ateşin üstüne benzin döküyor.
Cihan padişahı, İstanbul’un fatihi Fatih Sultan Mehmet’i dahi bir gayrimüslüm mimarın elini haksız bir şekilde kestiği için mahkemeye çıkartan devletin varisi, adaletiyle dünyaya nam salmış ve “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer'den sorar diye korkarım” diyen Hz. Ömer’in manevi mirasçısı olduğumuzu unutmamalıyız.
Kravatlı yahut kravatsız bütün teröristlerin başını bir an olsun dışarıya çıkaramadığı, zalimin mazlumun gözündeki yaş kurumadan cezalandırıldığı bir hukuk sistemini inşa etmek gelecek nesillere bırakılacak en büyük mirastır. Bu miras, Türkiye’yi bir adım değil üç beş adım ileriye taşıyacak bir yolun “bismillah”ıdır.