Derdimiz seçim mi olmalı yaralarımızı sarmak mı?
Dünyanın karada olan en büyük depremlerinden biri olan, "Kahramanmaraş Depremi", "Asrın Felaketi", bütün dünyaya; Türk Milletinin zor anlarda neler yapabileceğini, nasıl kenetlendiğini, nasıl, "Kardeşi açken tok yatan bizden değildir" anlayışı ile hareket ettiğini, din, dil, ırk, mezhep, parti, farklı ideolojik görüş ayrımı gözetmeksizin nasıl kardeşlerinin yardımına koştuklarını, ellerinden tutup ayağı kaldırdıklarını, devletinin milleti ile nasıl el ele olduğunu, askeri, polisi tüm güvenlik güçleri ile nasıl seferler olduklarını, sivil toplum örgütlerinin devleti ile birlikte nasıl omuz omuza hareket ettiklerini gösterdi.
Yine dünya daki bütün bilim adamları, böyle büyük bir genişlikte, büyük bir sarsıntı ile olağanüstü boyutta yıkıma neden olan depremi dördüncü derece de yani en üst seviyede gördüler. Başta Azerbaycan, Katar ve Türk İlleri olmak üzere, yüzün üzerinde ülke, gerek kurtarma ekipmanları gerekse maddi destekle yaralarımızı sarmaya çalıştılar. Öyle ki Yunanistan bile, "Biz Türküz" diyerek yardıma koşması, Ukrayna ve Rusya savaş halinde olmalarına rağmen yanımızda olmaları bu felakette unutmayacağımız anlardan biri olacaktır.
Yaralarımız çok derin. Sarmak için ise zamana, empatiye ve insan olmaya ihtiyacımız var. Bu öyle bir derin yara ki, aileler yok oldu, anneler, babalar, çocuklar, bebekler toprak altında kaldı. Ağıtlar, çığlıklar kulakları yırtarcasına dünyaya yayıldı. Gözyaşları kan olup aktı. Feryatlar yürekleri dağladı. İnsanımız enkaz başında acaba bir umutla canlı çıkarmı diye, evladını, karısını, kocasını, çocuğunu bekliyor.
“Deprem değil, insan öldürür” gerçeğini gören bu millet yaşayabileceği acıların en büyüğünü yaşıyor.
Elbette yaralarını sararken de sorgulamayı ihmal etmiyor. Felaket, karda, kışta, soğukta, gecenin ayazında gelmişti. Deprem yolları darmadağın etmiş, ulaşım çok zor şartlar altında gerçekleşiyordu. Deprem alanına yani on bir ile ulaşmak nerede ise zaman zaman imkânsız hale gelmişti. Bu da yetmiyormuş gibi yardımların ve kurtarma faaliyetlerinin aksaması için, içinde zerre kadar insanlıktan nasibini almamış ne olduğu belirsiz yaratıklar her zaman olduğu gibi gün yüzüne çıkmış, alçaklıklarını, şerefsizliklerini, hainliklerini sergilemeye başlamışlardı.
Özellikle, ilk günde, "Baraj patladı" yalanı öyle bir panik yarattı ki ayakta olan insanlar panikleyip ne yapacaklarını şaşırdılar. Kurtarma faaliyetleri bir ara durma noktasına geldi. Belediyelerin engellenme yalanı, siyasi ve etnik kökene göre kurtarma ve yardım yapılması iftirası, montların üzerindeki logolara göre hareket edilme yalanı, yabancı devletlerin Türkiye üzerinde uçuş yaptıkları iftirası, depremin sorumlusunun Erdoğan olduğu açıklaması, Fetönün bot hesaplarla saldırması, belediyelerin yardım yapmasına izin verilmemesi bu ve buna benzer daha yüzlerce yalan, yanlış, iftiralarla dolu dezenformasyon... Özellikle, inananlar için bir slogan değil bir şiar olan "Allahü Ekber" sözü ve "Türkiye Tek Yürek" yardım kampanyasından rahatsızlıkların dile getirilmesi hainliğin geldiği son nokta olarak ifade edildi.
Bu da yetmezmiş gibi, yağma, hırsızlık, çocuk çalma gayretleri, bütün bunların üzerine tuz-biber ekti.
Şimdi düşünelim, bütün bunlar olurken siyaset, siyasiler ne yapmalıydı?
Yaraları sarmak, devletin, milletin, halkın yanında mı olmalıydı yoksa depremin acılarını kullanarak seçim derdine mi düşmeliydiler?
Korkulan oldu, siyasilerin talihsiz açıklamaları, depremden seçim çıkarları sağlama gayretleri halkın umutlarını söndürdü.
Oysaki muhalefeti-iktidar el ele verip, bütün farklılıkları ortadan kaldırıp, "şimdi yaraları sarma zamanı seçim zamanı değil” söylemi ile hep birlikte bu acıların dinmesi için el birliği ile çalışılması gerekmiyor muydu? Bu onlara inanılmaz puan kazandırmaz mıydı? "Ben iktidarla aynı çizgide olmam", "Depremin büyüklüğü abartılıyor" "Seçim zamanında olmalı, aksi duruma asla izin vermem, pişman ederim" gibi ve benzeri söylemler siyasete ve siyasilere ne kazandırdı? Halkın gözünde ne duruma düştüler?
Anadolu da çok güzel bir atasözü var. "Erken öten horozun kafasını keserler" diye. Elbette kimsenin kafası kesilmeyecek ama zaman yaraları sarma zamanı, zaman bu birlikteliği pekiştirip daha güçlü bir şekilde bu acıların, bu felaketin, üstesinden gelme zamanı değil mi?
Zaman seçim rantı peşinde koşma zamanı olmadığını aklıselim herkes görmekte.
Depremden seçim çıkarı sağlamakla, depremde yağlama yapan arasında ne fark kaldı.
Elbette seçim olacak. Milyarlarca lira para harcanacak. Ama bu şimdi mi olmalı? Muhalefetle iktidarın el ele olma, birlikte yaraları sarmaları gerekmiyor muydu? Bu halkın buna şiddetle ihtiyacı olduğunu görmüyorlar mı?
Gün, birlik, beraberlik içinde, bütün farklılıkları ortadan kaldırıp yaralarımızı sarma günüdür.
Asla seçim zamanı değildir. Seçim olacaksa da, halkın kazanacağı seçim olmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.