Demokrasinin ayak sesleri!
Bir açıklama bir anda bütün Türkiye’nin gündemine oturdu. Ak Parti önümüzdeki aylarda yapılacak olan yerel seçimler için çok ciddi bir açıklama yaptı.
“Belediye başkanlarını tespit ederken, kimin aday olacağı konusunda halka soracağız” (Sadece delegeye değil, partili partisiz bütün vatandaşlara)
Bu açıklamanın ne kadar doğru olduğunu, gerçeğin sandığa ne kadar yansıdığını ileriki günlerde hep birlikte göreceğiz. Hani güzel bir laf vardır; “Yalanına bile cübbemi veririm” diye. Evet biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu düşüncenin yalanına bile cübbemizi veririz.
Aslında o kadar takdirle alkışlanacak bir şey değil, olması gereken bir şey. Nasıl ki birisinin, “Ben Çok Dürüstüm” demesi ve takdir beklemesi gibi. Zaten dürüst olmak zorunda değil miyiz? Bunun neresi övünülecek bir şey. Ama dürüst insan bulmak o kadar zorlaştı ki, maalesef mumla arıyoruz. Bugüne kadar yapılan yüzlerce seçimin hiç birisinde önceden böyle bir açıklama yapılmadı da buna benzer bir uygulama olmadı da. O yüzden bu düşünce bu kadar değerli, bu kadar önemli.
Gerek genel gerekse yerel seçimler gündeme geldiğinde partilerin bugüne kadar uyguladıkları yöntemler, ön seçim, temayül yoklaması veya merkezi yoklama vs. Aslında bu yöntemler gerçekten söylenildiği gibi uygulansa yine bir nebze olsun gönlümüze su serpilecek. Ancak bugüne kadar bu yöntemlerle hiçbir zaman maksat hasıl olmamış, parti genel başkanının iki dudağının arasından çıkan isimler vekil ve başkan olmuştur. Hatta birçok yerde belediye meclisi üyelerini bile genel başkan tespit etmiştir.
Bu elbette son derece antidemokratik bir yaklaşım tarzı. Bundan dolayıdır ki, genel başkan tek adamdır, tek söz sahibidir ve herkes mecburen itaat etmek zorundadır. Aksi halde bir sonraki seçimde adaylığı biter. Bu bütün partilerde böyledir ve sürekli böyle olmuştur.
Tekrar edelim, bu açıklama siyasetle ilgilenen veya ilgilenmeyen herkesi heyecanlandır dı. Geçmiş seçimlerde yaşananlar hatırlanınca heyecanlanmamak mümkün mü? Kamuoyu, böyle bir uygulamanın Türkiye’nin kabuğunu kıracağı, çağ atlayacağı düşüncesinde.
Bu durum Türk Siyasi Hayatında bir çığır açacak, demokrasinin ayak sesleri daha da sert duyulmaya başlanacak. Böyle bir demokratik yaklaşım ise, Türkiye’yi, muasır medeniyetler ötesine geçirecektir. Mutlak surette Türkiye’nin hayrına olacak gelişmenin önü açılacaktır.
Doğal olanda aslında bu değil mi? Beni yönetecek, benim hakkımda kararlar verecek, benim yaşam tarzımı kolaylaştıracak veya zorlaştıracak insanı benim tespit etmem kadar doğal ne olabilir ki? Sonuçta halk olarak biz seçmiyor muyuz? Neden istediğimiz insanı seçemiyoruz da, partinin veya genel başkanın belirlediği kişiyi seçiyoru?. Bu son derece antidemokratik bir uygulama değil mi? İşte bu uygulamaya son verilip kimi aday gösterelim diye halka sorulması, “Demokrasinin Bizatihi Kendisidir”
Aslında böyle bir anlayışın ülkemizin gelişimine, çağdaşlaşmasına, modernleşmesine, sosyal hayatın huzurlu bir şekilde tanzim edilmesine ne derece büyük katkılar sağlayacağı bilinse, Türkiye sevdalısı her parti mutlak böyle bir yönteme baş vuracaktır.
Düşünün bir kere beni yönetecek kişinin kim olacağını kimin aday gösterileceğini ben tespit ediyorum. Hayal gibi, rüya gibi… “Demokrasinin Yaşadığı Ülke Türkiye!” sloganını duyar gibi oluyorum.
Bu durum siyasi partilere de mutlak başarı kazandıracaktır. Çünkü kötü yönetimde halk, “Kendim Ettim, Kendim Buldum” diyecektir. Nasıl ki bugünkü yerel yöneticiler, “Beni Parti Seçti, Partime Hizmet Etmeliyim “diye düşünüyorsa, böyle bir yeni sistemde yerel yönetici, “Beni Halk Seçti O Zaman Halka Hizmet Etmeliyim” diyecektir. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. Yerel yönetimlerde zaman zaman sıkça duymuyor muyuz, “Kişiye Oy Veriliyor” diye? O halde buyurun bunu hayata geçirin.
Düşüncelerinizi duyar gibi oluyorum. “Hiçbir Siyasi Parti Bunu Yapmaz, Yapamaz. Bu Olsa Olsa Siyasi Bir Manevradır, Halkı Kandırmanın Bir Başka Yoludur. Siyasi Partiler Kendisine Hizmet Etmeyeni Aday Göstermezler”.
Böyledir veya değildir. O zaman bize düşen bunun takipçisi olmak, partinin verdiği sözü yerine getirmesi için halkın baskı yapmasını sağlamaktır. Sosyal medya, yazılı ve görsel basın ısrarla bunun üzerine gitmeli, bütün partilerin böyle bir yöntemi gerçekleşmesi için her türlü demokratik baskıyı kurmalı. Çünkü bu Türkiye’nin ve Türk Milletinin geleceğidir. Gerçek demokratikleşmedir. (İktidar Partisinin buna öncülük etmesi diğer partilerin de bu yönde karar almasını sağlanmış olacaktır.)
Ve bu o kadar şeffaf olmalıdır ki kimsenin kimseye söyleyecek bir lafı kalmasın. Aynen seçim gibi olmalı, mahalli idarelere sandık konmalı, isteyen herkesin aday olması sağlanmalı, bir liste yapılmalı, her seçmen kendisini kimin yöneteceğini listede o ismi işaretlemeli, gelip sandığa atmalı. Yine herkesin gözleri önünde sandıklar açılmalı ve sonuç ilan edilmeli. En çok işaretlenen kişi aday olmalı. (Aslında bu yöntem birçok STK nın Genel Kurullarındaki seçimlerinde uygulanmaktadır)
Her siyasi parti bunu yapmalı. Bu ayrıca kendi taraftarlarına duyduğu güvendir, saygıdır, itimattır.
Kamuoyu büyük bir umutla bu düşüncenin hayata geçirilmesini sadece Ak Partiden değil bütün partilerden beklemektedir. Belki de ilk defa halkın kendi gerçek iradesi sandığa yansıyacaktır.
Halka güvenin, o gerçek anlamda Türk Siyasetinin çok çok önlerinde, en doğru kararı vereceğine inanın ve kararınızdan asla vaz geçmeyin.
VE BUNUN ADI GERÇEK DEMOKRASİDİR.
DEMOKRASİNİN AYAK SESLERİNİ DUYMAYA BAŞLADIK MI?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.