Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Kedicikler Kültü – 8

Kedicikler Kültü – 8

Yazı serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şerif Mardin “Türkiye’de Din ve Siyaset” isimli eserinde, temel görünüşleri ve bugünkü Türkiye’nin dinî dinamiğine girmiş olan ilgili kurumsal mekanizmaları anlamak için ülkemizin dinî tarihinin anlaşılmasının kesinlikle gerekli olduğunu ileri sürer. Ona göre Türk İslâmı’nın farklılığını yaratan ortak değerler, aynı zamanda Osmanlı sülalesini kuracak olan aynı Türk grubun en eski dini olan Şamanizmden gelir (Mardin, 1991). Mardin yukarıda bahsettiğimiz “babaları” da bu bağlamda ele alırken şunları söyler: 
“Göçebeliğin siyasî ekolojisi tarafından siyasî liderliğe sevkedilmiş ve daha önce pek çok defa içinden devletlerin doğduğu kabile federasyonları kurmuş olan Türk toplulukları, kutsal bir kitaba dayalı İlahî dinleri, babadan oğula intikal eden yönetim usulü ve devletin yönetimi için Şamanizmden daha uygun buldular. İslâm, bir kitabî din olarak Türk elitleri tarafından Batı Asya’da yeni siyasî merkezler yaratma fikrine, sürekli silah altında tutulan ordularla beraber, bir grup kâtibin istihdam edildiği yeni Türk hükümdar sülaleleri kurma düşüncesine oldukça uygun gelmişti. Bu devletler için İslâm, İlahî mesajın yorumunu yapacak olan dinî personel ve bunların aracılığıyla da gücünü merkezî bir değer kaynağından alan sosyal kontrolü getiriyordu. Kabilevî düzeyde Şamanizm, dünyevî ve kutsal arasında ve bu dünyayla öbür dünya arasında bir köprü oluşturuyordu. ../.. Şaman türündeki dinî rehberler, Türklerin Müslüman olmasıyla ortadan kalkmadı. Şamanizm, babadan oğula geçen Türk devletlerinde, neyin en iyi olabileceği hesaplarında oldukça geri plana atıldıysa da; bu yeni tür yapılanmaya kendisini uyduramayanların dini olarak yaşamaya devam etti. Türkmen savaşçıları, kendi liderleri gibi İslamiyet’i benimsemişlerdi; fakat Şamanist alışkanlıktan gelme tortular en fazla bunlar arasında yaygındı. Merkezî iktidar müesseselerinin kurulması aleyhinde çalışan göçebe eğilimlerin canlı tutulduğu ve Şamanizm’le ilişki içinde yaşatıldığı bu bölgelerde, sözkonusu türde yeni kurulmuş devletlerin varlığını tehlikeye atan büyük isyanlar olmuştu. Bu durum, özellikle Selçuklu devleti açısından geçerliydi ve aynı süreç Osmanlı devletinde de yaşandı.8 Hatta, Osmanlı imparatorluğu gücünün zirvesindeyken bile "Padişah... dinî liderlerin, özellikle de popüler şeyh ve dervişlerin gücünden çekindi ve Türkmen isyanları da bunu doğrulamış oldu.
Kendi geniş görüşlülükleriyle Orta Asya Türklerinin İslâmiyeti benimsemesini kolaylaştırmış olan Tasavvufî tarikatler, eski ile yeni arasında bir teğet noktası oluşturdular ve böylece daha evvelki "putperest" alışkanlıklar, bu yeni patrimonyal İslâmî düzen içinde varlığını sürdürmeyi başardılar. Her ne kadar heterodoks müslümanlık, mistisizm ve Sufî tarikatleri arasında gerçekte sadece kısmî bir irtibat noktası olmuş ve Osmanlı görevlileri bütün dinî kurumları ortak bir çatı altına yerleştirmek için büyük gayretler sarfetmişlerse de; Selçuklu veya Osmanlı için bu heterodoks Müslümanlık, mistisizm ve Sufî tarikatlerin hepsi muhtemel siyasî yıkıcılık özelliği taşıyan yapılarla birlikte aynı şemsiyenin altına konuldu. Osmanlılar açısından asıl fesat, Türkmen aşiretlerine yapılacak bir şiilik çağrısıydı; çünkü bu mezhep İran’daki Safeviler nezdinde kendi resmî koruyucusu olarak rakip bir hanedanlığa sahip bulunuyordu. Bu hanedanlık, Anadolu’da aşırı bir şekilde etkili hale gelmiş olan "Safaviya" tarikatiyle de içiçeydi ve ismini de buradan almıştı.
Bu tarikat 14. yy.’da, o günlerde Anadolu’yu dolduran ve bilinen her tür Müslümanlığı yaymakta olan Türk babaları hareketinin beslendiği yerde, yani Azerbaycan ve Gilan’da doğmuştu. Bu "babalar", Osmanlıları ve onların seleflerini daha önceki yüzyıllarda korkutmuş olan, aynı tür Şamanvarî sorun yaratan insanlardı.” (Mardin, 1991)
Elbette “Türk babaları hareketlerinin” her biri uyumcu hareketlerden sayılamazdı.  Mardin’in bahsettiği “siyasi yıkıcılık” özelliği taşıyan “marjinal” hareketlere Baba İshak ve şeyhi Baba İlyas’ın başını çektiği Babailer (Vefaiyye tarikatı) örnek verilebilir. Osmanlı devletinin kurulmasından yaklaşık altmış sene önce, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Anadolu’da büyük bir Türkmen ayaklanmasını başlatan hareket, ancak kiralanan Frank askerlerinin yardımıyla bastırılabilmiş, Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatarak çöküşünü hızlandırmıştır (Ocak, 2011). 
Bu uzun serimizi Allah nasip ederse son bir yazıyla tamamlayacağız inşallah.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR