Çözümsüzlük Raporları
İsmini veremeyeceğim önemli bir yerde çalışan arkadaşım geçen gün “genel müdürler raporları masalarında hazırlıyor ve üstlerine, bakanlara sunuyor” şeklinde bir bilgi verdi. Türkiye’de bürokrasinin üst pencereden yapıldığını biliyoruz ama durumun bu kadar vahim olduğunu ne yazık ki bilmiyorduk. Biz 15 Temmuz sonrası Türkiye’nin birlik ve beraberlik içerisinde dünyaya kafa tutmasını beklerken bazı kendini bilmezler ben her şeyi bilirim kafasında işi ehline bırakmadan kafasına göre raporlar hazırlıyor, vah halimize. Ve bu raporlardan bakanlar ve yetkili kişiler ülkenin durumu hakkında bilgi sahibi oluyor. Durumun vahametini şöyle özetleyim; yılladır çözülmesini beklediğiniz bir sorun var ve bu sorunu tespit etmişsiniz çözümü noktasında hamle bekliyorsunuz. Ama bir başkası sorunu bilmeden burada her şey yolunda diyerek geçip gidiyor, yani sorunu halının altına iteliyor. Aynen yaşanan böyle, ne il sorumlularına ne de sahada çalışanlara sorulmadan masa başında hazırlanan raporlar bu ülkeye yeteri kadar zarar vermedi mi? Burada herhangi bir kurumu veya bakanlığı itham etmiyorum, genel olarak sistemi eleştiriyorum. Çünkü sistem oto denetimden yoksun, yapıcı eleştiriden yoksun, ben yaptım oldu diyerek sorunlar çözülmez. Ekip olarak çalışmak zorundayız, bir bütün olarak sorunların üzerine gitmeliyiz, yoksa 15 Temmuz’da oluşan birlik ve beraberlik ortamına zarar vermiş oluruz. Biz hainlere karşı bu ülkeyi bir bütün olarak savunduk, 15 Temmuz mücadelesinde kahramanlık sergileyen millete kulak verelim. Biz yaptık oldu demekle bu işler olmaz maalesef, Türkiye’nin elinde ne yiğitler, ne cevherler var, önemli olan bu yiğitleri keşfetmek, bulmak. Milleti dinlemeden milletin yarasına merhem bulunmaz, bulduğunuz merhemde yarayı iyileştirmez tam aksine daha kötü eder. Cumhurbaşkanımız her zaman milletin yanında yer almış ve vatandaşa dokunmayı, vatandaşla bir olmayı tercih etmiştir. Eğer bakanlar, genel müdürler millete üst pencereden bakıp yarasına merhem olmazsa bizim üzerimizde oyun oynayanlar tükenmez. Bu ülkenin vatan haininin eline geçmemesi için her türlü mücadeleyi veren milleti dinleyin, onlara dokunun, lüks konutlarda, lüks arabalarınızda biz milletin nabzını tutuyoruz demeyin.
Son olarak dün ağlanacak bir adaletimiz olduğunu özetleyen olay yaşandı. Bir polisi şehit eden Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin hakkında tahliye kararı verildi. Lüks aracını alkollü bir şekilde kullanırken 1 polisin şehit olmasına 1 polisin de yaralanmasına neden olan birisi nasıl tahliye edilebilir, bu nasıl bir adalet. Şehit polisin eşine laf etmek istemem çünkü o bize şehidimizin emaneti, belki para tatlı gelmiş olabilir bu bir gaflettir ama bizim adaletimiz hukukumuz yok mu? Güven duymadığımız adalet neden güvenmemiz gerektiğini bize gösterdi. Helal olsun size başka bir şey diyemiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.