ÇOCUKLARDA ‘ÖLÜM’ ALGISI VE EĞİTİMİ
Önceden farklı gazetelerde ve dergilerde eğitimde ölüm meselesi üzerine bir yazı yazmıştım. Bu yazıda da kimi tekrarlara düşeceğim için okurlardan özür diliyorum ama tekrar da eğitimde bir metottur. “Ettekraru ahsen velev kâne yüzseksen” (180 kere de olsa tekrar güzeldir) özdeyişi de buradan kaynaklanır.
Bir çocuk dergisinde “Şimdi Sen Şakacıktan Ölmüşsün Tamam mı? / Çocuklarda Ölüm Algısı” başlıklı yazıyı görünce ‘Tamam artık sadece ilahiyatçılar değil alan dışı psikologlar, sosyologlar ve pedagoglar da konunun farkında’ dedim.
Yazıyı yazanı da dergiyi de tebrik ediyorum en azından acı ama yeryüzünde günde defalarca yaşanan bu önemli olaydan bahsettikleri için.
Düşünün ‘1970’lere kadar çocukların ölümün acısından korunması ve ölüm hakkındaki bilgilerden uzak tutulması ve diğerlerinin kayba verdikleri tepkileri görmemesi gerektiğine inanılır’mış. http://www.destekegitimi.com /cocuklarda-olum-algisi.htm
Bizdeki özellikle sosyetenin rağbet ettiği anaokullarında ve eğitim kurumlarında dibine kadar laik hava solunduğu için olsa gerek ölüm gibi konulardan da buzdolabı gibi bahsedilir.
Dergide yazıyı yazan bayan ölüm konusunda çocuğa bir kandırmaca nasıl uygulanır adeta onu anlatmış. Dergideki yazıda ahiret ya da yeniden diriliş konusundan bahsedilmiyor. Çocuklara ölümden bahseden bir yazıda bir defa olsun ahiret kelimesi geçmez mi ya? Hadi inanmıyorsun bari bizim gibi ‘ham yobazlara’ atıfta bulunup ahiret, cennet v.s diyenler var onlar da yanlış yapıyor diyerek eleştir. Yok inanıyorsan korkma inancına göre ölümden bahset.
Asıl komedi, bir kısım güzide eğitimcilerimizin “Aman ne ölümü, çocukları demoralize eder sakın bahsetmeyin” demeleridir.
Bizim eğitim sistemimiz adeta hayatın gerçeklerini inkâr üzerine kurulmuş. Yeryüzünde her saniyede gerçekleşen ve zâhiren üzücü bir hadise olan ölüm de bunlardan birisi.
Doğum nasıl bir kaderle takdir-i İlâhî ile oluyorsa ölüm de öyledir.
Bu konuda öğrencilerimden sık sık sorular gelirdi. ‘Hocam ölüm niçin var?’ ‘Öldükten sonra ruhlarımız nereye gidiyor’ ‘Kabirde neler oluyor’ ’Biz öldükten sonra kıyameti görecek miyiz?’ gibi sualler.
Ölüm aslında dinî anlamda birçok konunun da anahtarıdır.
Ölümü öcü göstermemek lâzım ya da garp kurnazlığı yapıp (Batıda çocuklara yönelik ölümü anlatan kitapların çok zayıf olduğunu gördüm. ‘Çıtır Çıtır Felsefe – Hayat ve Ölüm’, ‘Ördek, Ölüm ve Lale’ hatta İslâmî bir yayınevinin—polemiğe girmemek için ismini vermeyeceğim—Batıdan tercüme ettiği çocuk ve ölüm üzerine—kendileri bu konuda bir şey bilmiyormuş ve kitap yazdıramazmış gibi—yayınladığı bir tercüme eser başta olmak üzere bir çok örnek verebilirim) hiçbir amelimizden sorulmayacakmışız gibi ‘Eh işte gitti, üzülme boş ver, sen yaşamana bak’ gibi işi basite indirgememek lâzım.
Ölümün varoluş sebebini çözemeyen, hayatın da anlamını çözemez. Özellikle yaşadığı çevrede intihar edenlerin durumu ve niçin intihar ettikleri de İslâmî açıdan öğrencilere izah edilmeli, gereksiz bir hümanizme kaçarak Allah’ın merhametinden fazla bir merhamet gösterisiyle ölümü çocuklara yanlış tanımlamaktan kaçınmalıyız.
Bir de anne babası ölen ya da kaybetmiş çocuklar ise, bu konuda şefkate ve teselliye daha çok muhtaçtır.
MEB müfredatında ölüm konusuna yer vermeli; hatta ortaöğretim öğrencilerine yönelik, bir yakınları öldüğü zaman yapmaları gerekenlerin sırayla anlatıldığı bir bölüm de Din dersinin muhtevasında yer almalıdır.
Eğitimin bir amacının hayata hazırlamak olduğu sıkça söylenir. Fakat bizdeki eğitim her gün hayatın içinde karşılaştığımız ya da duyduğumuz inkârı imkânsız olan ölüm ve kabir gerçeğini nedense görmezlikten gelmiştir.
Başta Milli Eğitim bakanlığının ders müfredatında ısrarla ölüm hadisesinden bahsetmekten kaçınılması öğrenciliğimde pek farkına varamadığım, ama öğretmen olduktan sonra gördüğüm ilginç bir durumdu.
Özel eğitimde de durum farksız.
Din Kültürü dersinde bile ölüm başlıklı bir konuya yer verilmemiş olması ilginç değil mi?
Düşünün dünya nüfusunun hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gayet zayıf ve nazik vücutlarında mânevî bir güç bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gayet dayanıksız mizaçlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mutlu yaşayabilirler. Meselâ Cennet fikriyle der: “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu. Cennet’te gezer, bizden daha güzel yaşar.” Yoksa her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zayıf ve zarif ruhlu çocukların endişeli nazarlarına çarpması; psikolojilerini, maneviyatlarını paramparça ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün duygularını dahi öyle ağlattıracaktır ki, ölümü korkunç bir son ve ayrılık olarak gören ruhları ve zihin dünyaları mahvolup gidecektir.
Yine çokça şikâyet edilen yeni nesil gençliğe bakalım.
Bediüzzaman, bu konuda şöyle der: “İnsanların hayat-ı içtimaiyesinin en kuvvetli medarı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyatlarını ve ifratkâr (aşırılık) bulunan nefis ve hevalarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını temin eden; yalnız Cehennem fikridir. Yoksa Cehennem endişesi olmazsa, ‘El-hükmü lil-galib’ kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçare zaîflere, âcizlere, dünyayı Cehennem’e çevireceklerdi ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi.”
Allah’a ve ahirete imanın kalpte manevî bir yasakçı bıraktığı ortada, hatta bu anlamda Dostoyevski’nin ‘Tanrı yoksa her şey mübahtır’ sözü de çok manidardır.
Doğrusu Millî Eğitim Bakanlığında şekilsel bir değişiklik yapıldı ama araziye yansıyan bir zihin devrimi yapmadı henüz. Örneğin şimdi Kuran dersinde din dersi öğretmenleri Kuran’ı abdestli mi abdestsiz mi öğretelim sorusuyla boğuşuyorlar. Talim için v.s olabilir ama abdestli Kuran okumak da bir eğitimdir. Yani bunun abdest bölümü de müfredata konulmalıdır. Bu yüzden okullara da abdest almaya uygun lavabolu bölümler yapılmalıdır.
Artık öğrenci derse ilgisiz, çünkü sen bahsetmezsen her gün selâsını duyduğu ölümden karşındaki çocuksa da aptal değiller ya akıllı mantıklı bir cevap bekleyecektir senden.
Çocuklara TV’de duyduğu, gazetelerde okuduğu; evinde, mahallesinde şahit olduğu şeylerin iç yüzünü okullarda anlatmalıyız.
Ölüm konusu bunların başında geliyor.
Dersim’e özür dileyerek tarihî bir açılım gerçekleştiren Başbakan, Fatih projesinin tanıtım toplantısında müfredatın değiştiğinden bahsettiğinde gülümsedim.
Evet, müfredat değişti, ama zihniyet değişmedi. Dersim’den bahsetmeyen bir tarihten tarih dersi, ölümden bahsetmeyen bir dersten de Din dersi olabilir mi?
O zaman Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın ilk işi bu zihniyet devrimini gerçekleştirmektir.
Şube yönetiminde bulunduğum başta Eğitim-Bir-Sen olmak üzere tüm sendikalar haklı olarak öğretmenlere ek ödeme konusu gibi maaşlarıyla ilgili sorunlarıyla uğraşıyor. Buna kimsenin itirazı yok öğretmenlere yapılacak her zam hepimizi memnun edecektir ama hakikatlerin üstünü örten bir eğitim sisteminde cebi dolu, sırtı pek bir öğretmen olmaktansa; aç karnına öğrencilerine gerçeği öğreten bir öğretmen olmayı tercih ederim. Şuur sahibi öğretmenlerde bu fedakarlık olmadığı müddetçe öğrenci yetiştiremeyiz çünkü fedakarlığın bittiği yerde eğitim biter.
Soldan sağa herkese ve her fikir sahibine de şunu derim: Bizim bu tür konulardan bahsetmemizden korkmayın, endişe etmeyin. İnsanlara hükmetmek, iktidar sahibi olmak gibi bir derdimiz yok. Bizim tek derdimiz hakikate sahip olmak, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaktır. Bize bu yeter.
Karlarla adeta bembeyaz kefene bürünmüş o kıştan sonra haşrin, yani yeniden yaratılışın bir numunesini her baharda bizlere gösteren yeryüzüne bakarak hayatı iyi okumalıyız.
Hepimizi eşitleyen ölüm üzerine düşünmeli; çocuklarımıza ölümün bir son, bir yokluk, ebedî bir ayrılık olmadığını Kur’ân’ın verdiği örnekler ışığında tabiata ve hayata bakıp, oradan deliller getirerek anlatmalıyız. Çünkü Kuran hayattan kopuk değildir, hayatın içinden örnekler verir ve hayattan kopuk bir din anlayışını da asla kabul etmez.
En büyük ders kitabımız Kur’ân-ı Kerim de şöyle der: “Şimdi Allah’ın rahmet eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir. Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye Kadir’dir.” (Rum Sûresi: 50)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.