Cepheyi Terk Etmeyen Lider -1
Anadolu! Bir kutlu cephe!
Anadolu; Sultan Alparslan’ın aziz emaneti, şehitlerin kanıyla tapusunu aldığımız aziz toprak.
Anadolu yalnız bir toprak değil ayrıca bir mânâ! Küfre göre İslâm’ın yıkılması gereken son kalesi, Müminlere göre bir kurtuluş vesilesi!
Bize göre ise İlayi Kelimetullah hedefimizin ana karargâhı. Anadolu bir cephe! Küfrün bağrında bir hançer.
Asırlardır düşman bu cepheyi ele geçirmek için elinden geleni yaptı. Korkup sinenler, cepheyi terk edenler de oldu, mıhlanmış gibi milim geri çekilmeyenler de oldu.
Anadolu’nun manasına erişenler kıymetini bildi. Savunmak pahasına kanından, canından ve sevdiklerinden vazgeçtiler.
Manasına erişemeyen bazıları ise düşmanın parasına, tehdidine, gücüne satıldı.
12 Eylül’ü hatırlayalım. Anadolu cephesinin ABD destekli Cuntacılar tarafından işgalini ve bu işgale karşı cepheyi terk etmeyen lideri hatırlayalım.
Daha 12 Eylül gelmeden 12 Eylül’e doğru giden süreçte ‘’Eller silah değil, kalem tutmalı!’’ diye haykıran yiğidi hatırlayalım. İç savaşı tahrik edenlere karşı gençliği ‘’Provakasyona gelmeyin!’’ diyerek uyarıyordu.
1978 yılında dönemin Başbakanı Fahri Korutürk’e, vatanın kaosa sürüklendiğini ve makam sahibi olarak sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ifade eden bir mektup bile yollamıştı.
Ülküdaşlarına ise feraseti ile ‘’Türkiye hızla, ABD ve NATO planlı bir darbeye götürülüyor.’’ Diyerek 12 Eylül’e giden süreci değerlendiriyordu.
Ve o kara gün gelip çattı. Başta MHP lideri Alparslan Türkeş ve MHP üst kadrosu olmak üzere birçok ülkücü gözaltına alındı. Amerikancı Cuntanın arananlar listesinin başında ise Muhsin Yazıcıoğlu geliyordu.
Darbe gerçekleştiğinde Sivas’ta idi. Zor koşullarda Ankara’ya geldi. Teşkilatın dışarıda kalan kısmı ile toplantılar düzenledi. Dağılan teşkilatı toparlayarak lider karakterini gösterdi. Cuntacı SATILMIŞ’lar her yerde onu aranırken, Muhsin Başkan Anadolu’da sefere çıkmıştı bile.
İçerideki Ülküdaşlarının ailelerine yardım ediyor, dışarıda aranan Ülküdaşlarına sahip çıkıyordu. HAİN Cunta, Yazıcıoğlu’nu bir türlü ele geçiremiyordu. Alparslan Türkeş “Yakalanırsa çok işkence görür, çok zulmederler ona. Yurt dışına çıksın’’ diyordu.
Muhsin Başkan ise “Dava arkadaşlarım, idam sehpasında, işkencelerde şehit edilirken, zindanlara doldurulurken, aranan arkadaşlarımız var iken, şehitlerimizin ve ülküdaşlarımızın ailesi bizden maddi ve manevi yardım belerken, harekâtımız dağılmaya, yok edilmeye çalışılırken, ben nasıl kendimi düşünür ve yurt dışına çıkarım” diyerek Anadolu Cephesini terk etmeyi reddediyordu.
‘'Yurt dışına çıkarsam burada kalan ve hapishaneye düşen arkadaşlarımın morali bozulur, dayanma güçleri kalmaz. Bırakın, beni yakalayıp ülküdaşlarımın arasına koysunlar, birlikte aynı kaderi paylaşalım.'’ diyordu.
Allah’tan başkasından korkmuyordu. Cepheyi terk etmektense ülküdaşlarıyla Anadolu’nun müdaafası için işkence ve çileye katlanmaya hazırdı. Ona göre bir lider durum ne olursa olsun teşkilatının başında olmalıydı.
Öyle de oldu. Darbeden 5 ay sonra tutuklandı.
(Yerimiz kısa olduğu için yazımızın devamını haftaya bugün yayınlayacağız inşallah.)
Günümüzün çakma Reis ve Başkan’ları görsün de ders alsın. Hepsinin yüreği bir araya gelse, gerçek Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun yüreğinin bir parçası dahi edebilirler mi? Bütün dostlarınızı gözünüzün önüne getirin Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi hürriyetinden vazgeçecek kadar ulvileşmiş arkadaşlık hukukları var mıdır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.