Bugüne Dair
Malumdur ki bazı günlerin dünyaca kabul edilen ehemmiyeti vardır. Geçtiğimiz günlerde ise mühim günlerden birisi olan 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vardı.
Sizlerin de dikkatini ve tepkisini çekmiş olmalıdır ki bu günde 8372 Bosnalının katledildiği 1995 Srebrenitsa katliamını inkâr edenlere karşı açıkça hayranlığını dile getiren Handke'ye Nobel Edebiyat Ödülü verildi. Yani İsveç Akademisi, 2019 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Peter Handke’ye vererek yeni bir skandala daha imzasını atmış bulundu.
Bu yaşanılanlar ile ilgili Bosna lideri Aliya İzzetbegoviç’in “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” sözü aklımıza bir kez daha gelmektedir. Biz asla sessiz kalanlardan olmayacağız. Nobel, Sırpların yaptığı katliamı unutmuş olsa da biz asla unutmayacağız.
Bu günün bizler için diğer bir önemi ise şüphesiz Çin'in zulmüne, soykırım ve asimilasyonuna maruz kalan Doğu Türkistan'daki 35 milyon soydaşımıza karşı mahcubiyet duyduğumuz bir gün olması idi.
Ben, Doğu Türkistan meselesini halen çözüm bulunamaması hatta dert bile edilmemesi hasebiyle biraz daha teferruatına inerek sizlerin dikkatlerine sunacağım.
Bilindiği üzere Doğu Türkistan toprakları benzetme yapacak olursak adeta o coğrafyanın Kuveyt’idir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi rakamlarına göre bütün Çin’in petrol rezervlerinin %33’ü, kömür rezervlerinin %40’ı Doğu Türkistan topraklarında olduğu gibi, Çin’deki 140 çeşit değerli madenlerden 118’i Doğu Türkistan topraklarında bulunmaktadır. Ayrıca Kazakistan’dan gelen petrol boru hattı ve Türkmenistan’dan gelen ve inşaatı halen devam eden doğalgaz boru hattı da Doğu Türkistan toprakları üzerinden Çin içlerine dağılmaktadır.
ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki amansız bir rekabetin olduğu gayet aşikârdır. 2019 rakamlarına göre ABD’nin yıllık savunma harcamaları 800 milyar dolara yaklaşmış durumdadır. Çin ise 250 milyar dolar civarında bir savunma bütçesine sahiptir.
Çin Halk Cumhuriyeti bu silahlanma yarışında ABD ile baş edemeyeceğini gördüğü için rekabetini ticaret savaşları üzerinden sürdürmektedir.
Başta Batı Avrupa olmak üzere dünya ile ticari münasebetlerini “bir kuşak bir yol” projesi üzerinden devam ettirmek istemekte ve dünyaya açılacak yegâne kapısı ise bu projenin başlangıcı Şi’an (Xi’an) şehrinden sonra Doğu Türkistan’daki Urumçi’dir.
Buradan 3 kola ayrılan yolun ilki kuzeyde Astana ve Kazan şehirlerinden Moskova’ya, ikincisi Taşkent ve Tahran’dan geçerek Anadolu üzerinden Batı Avrupa’da Duisburg’a ve üçüncü kol ise Pakistan’ın Gwadar şehrine kadardır, buradan ise Hint Okyanusu’na açılan limana ulaşılmaktadır. Doğu Türkistan Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünya ticareti ve dünya hâkimiyeti mücadelesinde en önemli kavşaktır.
Bundan dolayıdır ki Çin kendi geleceğinin temini için Doğu Türkistan’daki Müslüman Türkleri acımasızca yok etmektedir.
Başka yönlerden de değerlendirirsek 1949’dan beridir Doğu Türkistan topraklarına düzenli olarak Çin vatandaşları yerleştirilmektedir. Böylelikle Doğu Türkistan’da Türklerin nüfusuna eşit bir Çinli nüfus oluşturma politikası güdülmektedir. Buradaki amaç, tarih boyunca Türklere ait olmuş Doğu Türkistan ülkesinin demografik yapısını değiştirip, bu ülkeyi Çin Devleti’ne tamamıyla dâhil etmektir.
Bu uygulama, medeni dünyanın kabul edemeyeceği büyük bir gasptır.
Bir yandan Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerinin kökünü kurutmak maksadıyla “Mecburi Doğum Kontrol Siyaseti”ni zor kullanarak uygulamaktadır.
Doğu Türkistan maalesef modernlikten, İnsan haklarından bahsettiğimiz 21. asırda toplama kamplarının yeniden dirilmesine de şahit oldu. Milyonlarca Türk “yeniden eğitim kamplarında” belirsiz süre ile tutulmakta ve gözaltına alınanların çoğu aileleriyle neredeyse hiç görüştürülmemektedir. Kamplarda zorla tutulanlara ise Çince öğretilmekte ve Uygur Türkçesi ile konuşmaları yasaklanmaktadır.
Biz hem devlet olarak hem millet olarak Çin’in Doğu Türkistan’a uyguladığı asimilasyoncu siyasetine sessiz ve seyirci kalmakla hiçbir şeyi önleyemeyiz.
Peygamber Efendimiz hadislerinde şöyle buyuruyor: “Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!” (Buhari)
Yine bir başka hadislerinde “Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.” [Hakim] buyurmaktadırlar.
Bize düşen devlet ve millet olarak bize yakışanı yapmaktır. Birbirimizin yardımına koşmaktır. Dertlerimize derman olmak, olamasak dahi en azından olabilmek gayretinde olmaktır.
Doğu Türkistan davasının bizlere emanet edildiği şuuru ile yetkililere “orada insanlar acı çekiyor ve bir vatanın kimliği değiştiriliyor, Doğu Türkistan’ı unutmayın” diyorum.