Bizim Çocuklarımız...
Bizim çocuklarımız... Çocukluğunu yaşayamayan bizim çocuklarımız.
Hangi duygularla, hangi mantıkla, hangi etkileşimlerle, hangi anlayışla yetiştiriyoruz hiç düşündük mü? Veya hiç kendimize sorduk mu? Çocuklarımız bizden ne ister? Ne bekler? Kendilerini anlatamadıklarını, ifade edemediklerini hiç düşündük mü?
Onlara kızmayı, öfkeyi öğrettik! Peki ya sevgiyi? Ya inanmayı? Veya nasıl yaşayacağını hiç gösterdik mi? Ailenin, yuvanın sıcaklığını hissetmenin ne demek olduğunu onlara hiç anlattık mı?
Yoksa, cebine bol miktarda harçlık koyarak , bütün ihtiyaçlarını karşılayarak, geleceği hazırlamak , insanca yaşamak yerine, sorumsuz ne yaptığını bilmeyen bir gençlik haline mi getirdik?
Asıl onların ihtiyacının ne olduğunu, onların dünyasına girmeyi, onları anlamayı hiç düşündük mü? Veya bunu nasıl yapabileceğimizi biliyor muyuz? Bilmiyorsak hiç öğrenmenin yollarını denedik mi? ÇOCUKLARIMIZ İÇİN.
Peki hiç düşündük mü? Çocuklarımızı, ilgiden, sevgiden yoksun, şefkat ve merhamet duygularından uzak, ülkesinin ve milletinin gerçeklerinden bi haber, cebini doldururken , beynini doldurmadığımızı bu şekilde hayata hazırladığımızı hiç düşündük mü?
Peki hedefleri, gayeleri, idealleri olmayan, insani ve milli değerlerini, atalarını öğrenmeden yaşayan, kafasını sadece farklı bilgilerde doldurulan, aslında bomboş bir kafa yapısı ile yetişen, yabancı kültürlerin işgaline açık bir çocuk yetiştirdiğimizi ve bu çocuğun halini hiç düşündük mü?
Veya... Çocuklarımızın savunmasız, korumasız , aklımıza gelen her türlü tehlikeye açık olduğunu hiç düşündük mü? Ve sizce, hayvanların bile savunma mekanizmaları, refleksleri, varken, bir çocuğun savunma mekanizması nedir söyleyebilir misiniz?! Bu yüzden en cok istismar edilen, savunmasız bırakılan çocuklarımız olduğunu hiç düşündük mü?
Hiç bir savunması olmayan onlar, acımasızca öldürülenler onlar, istismar edilen onlar, sokağa atılan onlar, peşiran, ser-sefil bırakılan onlar , hayatın en zor şartlarını yaşayan onlar...
Özetle, yeterince çocuklarımıza sahip çıkmadığımız hiç aklımıza geldi mi?
Birlikte düşünelim o zaman ! Körpe beyinleri, hatta kemikleri bile tam oluşmamış miniklerimizi kimlere nasıl teslim ediyoruz ? Biz değil çocuklarımızı kimler nasıl yetiştiriyor? Hangi anlayış içerisinde eğitiyorlar? Hiç düşündük mü? İzleyelim bakalım üzerine titrediğimiz evladımız kimin istediği şekilde yetişiyor? O körpe dimağlara neler sokuluyor?
Tek bir kurşun atmadan, koca bir ülke nasıl işgal edilir biliyor muyuz?
Önce kendimize sorgulayalım. Beynimiz ne ile dolu? Yaşantımız ideallerimizle örtüşüyor mu? İnandığımız gibi mi yaşıyoruz? Yoksa yaşadığımız gibi mi inanıyoruz ? Doğru- dürüst hayat ve kainat anlayışına sahip miyiz ? Çocuğumuza ideolojik ve doktiriner anlamda bir şeyler verebilecek durumda mıyız? Durumdaysak veriyor muyuz?
Maddi imkanlarımız müsaitse, değil se bile, her şeyimizi ortaya koyarak, parayla her şeyi yapabileceğimizi sanarak, çocuğumuzun geleceğini sağlamak adına , bütün imkanlarımızı seferber ederek onu yetiştirdiğimizi mi düşünüyoruz! Sonrada problemli, sıkıntılı bir çocuk haline gelince; "Ben senin neyini eksik ettim? En iyi okullarda okuttum, en iyi hayatı verdim sana vs." diyerek, kendimize bir savunma mekanizması geliştirerek kandırmıyor muyuz?
OYSA Kİ, ÇOCUKLARIMIZIN BAŞLARINA GELEN, KÖTÜ, OLUMSUZ, ASLA KABUL ETMEYECEĞİMİZ HER TÜRLÜ YAŞANTININ SORUMLUSU BİZLER DEĞİLMİ YİZ?
Tabi ki suçumuzu da biliyoruz, yanlışlar ı mızı da!
Önce kabul ve itiraf edelim! Bize çok ağır gelse de, kendimizi yargılayalım, sorgulayalım ki, var olan yanlışlar da ısrar etmeyelim. Yanlışımızı düzeltme ihtimali yüzde bir bile olsa, o yüzde bir için mücadele edelim. Bizleri affederler mi? Bilmiyorum! Ancak, üzüntümüzü, pişmanlığımızı, yanlış yaptığımızı, ne kadar kahrolduğumuzu, göz yaşlarımızı içimize akıttığımızı, SESSİZ ÇIĞLIMIZI duymalarını sağlayalım!
Sağlayalım ki, bizim yaptığımızı yanlışları onlar kendi evlatlarına yapmasınlar. Bir dakikalığına ellerimizi kafamızın arasına alıp düşünelim! "Allah'ım ben ne yaptım?" diyor ve "Bundan sonra ne yapmalıyım?" sorusunu sorabiliyor sak, hala bizim için bir umut var demektir.
Unutmayalım! Eğitim anne karnında başlar. Doğumundan itibaren çocuklarımızın elini hiç bırakmayalım! Beyinlerinin işgal edilmesine asla izin vermeyelim! İstismara açık, her türlü kötülüğü görebileceği ortamlardan uzak tutalım! Onlara iyi bir hayat değil, sorumluluklarını bilen, iyi bir insan, iyi bir mümin olmayı öğretelim! İnandığımız gibi yaşayalım ama bunu çocuklarımızla birlikte yaşayalım. Bütün bunları anne-baba olarak, aile olarak yapalım. Ailede farklı sesler değil, inanılan doğruları tek ses halinde söyleyelim.
Peki Devlet! Devlet, aileden, anne-babadan oluşmuyor mu? Onun için ; "DEVLET BABA" denilmemiş mi? Uzun lafa gerek yok. Devlet, anne gibi, baba gibi, aile gibi davranmalı, olmalı. Devlet, eğitimi, müfredatı bu anlamda dizayn etmeli.Ecdadına küfreden bir nesil değil, ecdadını tanıyan, hangi imkansız ve zor şartlar altında bu vatanı bize emanet ettiklerini, nasıl sahip çıkılacağını anlatan bir müfredat. Yabancı kültürlerin istilasına uğramış bir müfredat değil, milli kültürümüzü öğreten bir müfredat. Çocuklarımızı her türlü tehlikeye açık bir müfredat değil, çocuklarımıza sahip çıkan, her birini, bu vatanın, bu milletin gerçek evlatları olarak yetiştiren bir müfredat.
Bunun dışında oluşan hiçbir müfredatı asla kabul etmiyoruz! Aykırı seslerin, emperyal devletlerin sözcülüğünü yapan sesler olduğunu bir an olsun unutmayalım.
Onlar aldıkları talimatlar gereği gayri milliliklerini haykıracaklar, bizde milli ve insani değerlerimizi!
TARİH , İDEOLOJİLERİN KAVGASI DEĞİL Mİ?
BU KAVGAYI, DEVLET VE MİLLET EL ELE VEREREK YAPMASI GEREKMİYOR MU?
BU KAVGAYI VERMESSEK, ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKMAZSAK, İŞTE O BOLCA LAFINI ETTİĞİMİZ EMPERYAL DEVLETLER, ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKAR, BİZE DAHA ÇOK GEZİ EYLEMLERİNİ, 15 TEMMUZLARI YAŞATIRLAR.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.