AYŞE HOCANIN ÖLÜMÜNDEN KİM SORUMLU?
Geçen ay Ankara’da trajik bir olay yaşandı.
Basında ve TV haberlerinde şu haber geçti : ‘(MEB) personeli Ayşe Atasayar (35), Çankaya’da bir rezidansta 14 Haziran’da cansız halde bulundu. Soruşturma sonucu, 2 ay önce boşanan genç kadının, MEB FATİH Projesi’ndeki yolsuzluk iddialarında adı geçen danışman Murat Akar (47) ile ilişkisi olduğu belirlendi. Atasayar’ın cesedinin bulunduğu rezidansın da Akar’a ait olduğu belirlendi. Bunun üzerine polis cinayet şüphesiyle çalışma başlattı. M. Akar’ın adı MEB’in FATİH Projesi’ndeki yolsuzluk iddiasıyla gündeme gelmişti.’
İlk önce bu soru işaretleriyle dolu olayın bir kurbanı olan Ayşe hocanın yakınlarıyla sevenlerine başsağlığı diliyorum. Bu acı sonun varsa müsebbiplerini ortaya çıkarmanın vicdani ve İslami bir görev olduğunu düşünüyorum.
Bu yazıyı yazmadan önce geride bıraktığı ailesi ve dostlarının acısını tazelemeden insani ve İslami görevimi nasıl yapabilirim diye düşündüm. Elemin zikri de elemdir çünkü.
Senesini hatırlamıyorum ama MEB’e bağlı (Y)EGİTEK(Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) Portal şubesinde Ayşe Atasayar’la aynı bölümde çalışıyorduk. Ayşe Hoca çalışkan verilen işleri büyük bir gayretle yapan neşeli, hayat dolu bir insandı. Eğitim Bir Sen’e bağlı Ankara 1 Nolu Şubede başkan yardımcısı olduğum dönem YEGİTEK’den ayrılıp sendikada profesyonel yöneticiliğe geçmiştim. Sendikamızın görev alanı içinde olan Milli Eğitim Bakanlığında çalışmalarımızı devam ettirirken Ayşe Hocanın evlendiğini duymuş hatta EGİTEK’e uğradığımda da haberlerde bahsedilen 2,5 yaşındaki kızıyla kendisini görmüştüm.
Hafızamda kalan o mutlu bir aile tablosundan sonra ölümle neticelenen bu hadiseyi insan kabullenemiyor doğrusu.
Bir çocuğunu sevdiği anların düşünün birde ölümü sonrası yetim kalan çocuğu.
Peki bundan sonra basında bahsedildiği şekilde sadece magazinel bir haber olarak mı kalmalı bu olay?
Kamuoyu vicdanının rahatlaması açısından Ayşe hocanın ölümüne giden yoldaki taşlar kimler tarafından döşendi bilinmesi lazım.
Bence Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu olayın incelenmesi emri vermeli.
Örneğin sanığın rezidansı nerden aldığı sorulduğunda gelir olarak ne gösterdi? Ben şahsen merak ediyorum.
Bu şahsı projeye danışman yapan, destekleyen yakın çevresi ve yakın çevresinin dostları Fatih projesi sürecinde ve sonrasında hesaplarında, kayıtlı mallarında bir anormallik var mı? Çünkü bu tip işlere bulaşanlar herhalde kendi şahsi hesaplarını ve mal varlıklarını büyütüp dikkat çekmek istemez.
Yine eğer sanık kişiyle ilgili salıverilmesi için başsavcılık ve Adalet Bakanlığında girişimde bulunan MEB bürokrasisinin en üstünden tutun siyasete kadar birileri varsa emin olun tüm bu isimler Ayşe hocanın ölümünde ortak olan tiplerdir bana göre.
Sonuç olarak sanık suçlu olmayabilir, Ayşe hoca yanlış hap kullanımının kurbanı olabilir vs. ama biz öğretmenler ek ders dahil 3 000 TL civarında maaş alırken MEB’de çalışmış bir danışman nasıl rezidans sahibi olur ben çok merak ediyorum.
Ve asıl önemlisi o dönemde bunların üstündeki amirleri bu işlerden nasıl haberleri olmaz. Çankaya’da bir rezidanstan bahsediyoruz dikkat.
Eğitim Bir Sen’de sendikal faaliyetler yaptığımız dönemde bu tipten hadiseleri gündeme getirip bürokrasi ve siyasetle görüşüyorduk nitekim belki de zanlı danışmanın da dahil olduğu ekibin bakanlıktan uzaklaştırılması bu tip iddialara bile dayanabilir çünkü Fatih Projesi henüz bitmemiş ve şu an değil ama o zaman sürüncemede bırakılmıştı.
FATİH Projesini yürüten YEGİTEK ile TÜBİTAK arasında eski hesapla 4.5 trilyon liralık bir protokol imzalanınca dönemin MEB Bakanı Ömer Dinçer’in bu icraatını Öğretmenler Odası dergisinde şöyle eleştirmiştim: ‘Hedef çok güzel ama bana nedense bu yardımlaşma örneğin sağlık sektörünün iyileştirilmesi için Otomobilciler ve Minibüsçüler Federasyonuyla yapılmış bir anlaşma gibi geldi’ diyerek projenin TÜBİTAK gibi eğitimi, okulu bilmeyen bir kurumla çıkmaza sokulduğundan bahsetmiştim. Neticede Fatih Projesi o garip çarktan kurtuldu ama proje bir hayli gecikti sebebi de o dönemde Milli Eğitim Bakanlığındaki öğretmen düşmanlığından kaynaklanan ‘Öğretmenler yapamaz’ zihniyetiydi.
Neticede benim bu konuda susmam vicdanımı yaralayacak ileriki yıllarda neden bahsetmedin bu ölümden diyebileceğim bir hadisedir.
Elimden geleni yaparak basın yoluyla yetkilileri ve etkilileri göreve çağırıyorum: Nedir bu olayın aslı?
Şahid ol ya Rab.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.