Avrupanın Soytarısı: Hollanda
Yazıma başlamadan önce, platin boyalı saçlı, çakma Hitler G.Wilders’e cevap vermeden olmaz.
Türk-İslam düşmanı olan Hollanda başbakan adayı Geert Wilders geçen açıklamasında ‘’Türklerin asla AB’ye giremeyeceğini savunarak, Türkiye bizden uzak dur, burada istenmiyorsun’’ dedi. Ey dalkavuk, gerizekalı G.Wilders, tarihinizi size anlatayım; Dedelerin bağımsız olmak için Harsburg İmparatorluğuna isyan ettiğinde (1566)’da. Kanuni Sultan Süleyman size asker gönderip bağımsızlığınızı verdi. Unutmaki senin Ataların minnet olarak, Hollanda’nın güneyinde Zeeland Sluis ilçesinde Turkeye adını koyduğu köy vardır. Sözün kısası Türkler olmasaydı sen bir Piç’tin...Belki şimdi de kökenin belli değildir. İslama olan düşmanlığın gençlik yıllarında, İsail’de yaşadığın olmasın… emin ol biz Türklerin gözünde zavallı, platin boyalı saçlı bir İT’sin…
Malum Türkiye-Hollanda gerilimi hiç de öyle konjonktür icabı ortaya çıkmış basit bir vaka olarak değerlendirilemez. İbn-i Haldun’un tüm sosyolojide ve devletler hukukunda kabul görmüş bir tezi vardır: “Devletler de aynen insanlar gibidir.” Uluslararası ilişkilerde devletler, sosyal hayattaki insanlar gibi davranır, insanlar tepki gösterirler. Hollanda, diplomatik pasaportlu Türk devlet adamlarına karşı gösterdiği vahşetle oyun bozan ve gürültü çıkaran bir terbiyesiz çocuk gibi hareket etmiştir. Asıl terbiyesizliği ise bütün skandallarını pişkince savunmasıdır.
Diplomatik teamülleri bir tarafa bırakalım. Avrupa’dan zaten böyle bir nezaket beklemiyoruz. Avrupa, konu İslam düşmanlığı ya da Türk aleyhtarlığı olunca yoldan çıkarak bir anda kuduz köpek gibi saldırganlaşmakta, kotrolden çıkabilmektedir. Bu acı gerçeği çok defa tecrübe ettik.
Türkiye, sadece uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmak istedi. Hollanda’da Türk vatandaşları var ve onlar Türkiye’deki önemli bir seçimde oylamaya katılacaklar. Bu durumda Türk politikacıların –haydi politikacıları da geçtik yetkili Türk makamlarının- onlarla doğrudan temasa geçme hakkı doğmaktadır. Bunu engellemek, tamamen gayrimeşru bir tutum, fütursuz bir küstahlıktır.
Türkiye’ye yapılan yanlış ortada. Her ne kadar içimizdeki klasik hainler bunu manipüle edip sulandırmaya, işin boyutunu farklı yönlere çekmeye ve Türkiye’yi haksız göstermeye çalışsa da Güneş balçıkla sıvanmaz. Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği (TAY-DER) olarak ilk etapta Hollanda-Almanya-Amerika makamlarına telefonda ONE MİNUTE diyerek Mehter Marşı dinletmek gibi spontane bir eylem yaptık. Bu eylemimiz başta İngiltere olmak üzere birçok yabancı basın ana haberlerinde gösterildi ve sosyal medyada en çok izlenen video oldu. İkinci etapta, “Hollanda Mallarına Boykot” kampanyası başlattık. Ancak Hollanda’ya en büyük tepkiyi, resmî yollardan gösterebiliriz ve göstermeliyiz.
Bu minvalde; basında çıkan bazı haberler bizi çok fazla yaraladı. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bir Meclis Üyesi, tepkisini Hollanda ineği keserek göstereceğini beyan etmiş. Yazık! Bir başkaları ise “asla Hollanda’nın seviyesine inmeyeceğiz” diye beyanat vermiş. Konu birilerinin seviyesine inip inmemek değil. Konu “on kat misliyle karşılık vereceğiz” sözünün içinin lâyıkıyla doldurulmasıdır. Onun için de gerekirse Hollanda’nın da seviyesine inilir, Ermenistan’ın da seviyesine inilir. Hollandalılar’dan fazla Hollandacılık yapmanın âlemi yok. Şu anda millet, devlet yetkililerinden acilen somut ve acıtıcı hamleler bekliyor. Birileri de çıkmış, “Hollanda ve Almanya gibi küstah devletlere göstereceğimiz tepkilerde AB ile ilişkilerimiz ve AB’deki geleceğimize dair hassasiyet göz önünde bulundurulmalıdır” diyor. Bu AB masalından artık millete gına geldi. AB’ye gireceğimiz yok. AB’ye girmek isteyen de yok. AB’nin bir geleceği de yok. Mevcut AB, hiç de öyle uygarlık, medeniyet, kültür falan demek değil. Bildiğimiz kutsal haçlı ittifakı ve günümüz itibariyle bu realite kokuşmuş bir hâl aldı. Hâlâ AB hassasiyeti üzerinden politika yürütmek milletin midesini bulandırıyor.
TAY-DER olarak resmî mercîlere naçizane tavsiyelerde bulunmak isteriz:
● Bütün sınır kapılarını ardına kadar açalım. Mültecileri Avrupa’ya yığalım. Mâdem onlar insan hak ve özgürlüklerine çok değer veriyorlar; buyursunlar Suriyelileri, Iraklıları, Afganlıları beslesinler.
● Hollanda’ya karşı gerçek bir boykot kampanyası yapalım. Dondurma sektöründen deterjan sektörüne, tarım makinaları ve traktör sektöründen bankacılık ve sigorta sektörüne, sakız sektöründen yakıt sektörüne, beyaz eşya sektöründen margarin sektörüne kadar Hollanda firmalarının işgali altındayız. Hollanda mallarını tam listeleyen broşürler bastırıp bunların bütün market girişlerine “GÖRÜNECEK ŞEKİLDE” asılmasını zorunlu kılalım.
● Hollanda’daki devlet teröründe Türkiye’yi tamamen ya da kısmen haksız gören birtakım simalar var. Bu kişileri, Hollanda’daki hukuksuzluğu destekledikleri için derdest edelim ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkaralım.
● Türkiye’ye gelecek Hollanda devlet adamlarının ya da politikacılarının Hollanda’nın resmî temsilciliklerini ziyaret etmesine kesinlikle izin vermeyelim. Hollanda’nın resmî temsilcilikleri önünde kendi devletimizin otoritesini gösterelim. Bunların aynısını Hollanda yaptığı için uluslar arası hukuka göre “misilleme” hakkımız doğmuştur. Kimse bizi hukuksuzlukla suçlayamaz. Suçlayacaklarsa da önce Hollanda’ya hesap soruması gerekir.
● Türkiye’deki hiçbir Hollandalı, elini kolunu sallayarak seyahat edememeli. Bir defa bir Hollandalı Türkiye’ye ayak basar basmaz sanki Adolf Hitler Türkiye’ye gelmiş gibi sorguya çekilmeli.
● Hollanda sömürgelerindeki otoriteyi sarsacak girişimler yapılmalı. Surinam’dan Antiller’e kadar Hollanda’nın sömürüsü ve boyunduruğu altındaki tüm coğrafyalarda özgürlük ve bağımsızlık ateşi yakılmalı. Böyle bir hareketlenmeye öncülük etmeye en müsait ülke ise yedi düvelle güreşip hepsinin sırtını yere getiren Türkiye’dir. Biz Avrupalılar’ın nasıl adam edileceğini iyi biliriz; itina ile de öğretiriz.
● 17 Milyonluk Hollanda’daki 3,5 milyon yabancı arasında en büyük kitleyi oluşturan Türkler, siyasal ve sosyal bir klik olarak örgütlenmeli. Daha aktif ve hareketli bir topluluk olarak Hollanda arenasında yer almalılar. Aynı şekilde Faslılar’ın ve diğer Müslüman toplulukların da siyasal bir güç olarak örgütlenmesinin önü açılmalı. Bu örgütlenmeyi yapabilecek tek ülke ise Türkiye’dir. Türkiye’nin bir hareketiyle Hollanda’da sokaklar savaş alanına dönebilmeli. Türkiye elindeki potansiyele rağmen şimdiye kadar bunu yapamadıysa gerçekten çok acı, çok vahim bir pasiflikle karşı karşıyayız demektir. Bu pasiflikten derhal kurtulmalı, şahin politikalar geliştirmeliyiz.
Biz TAY-DER’iz. Biz milletîn sözcüsüyüz. O yüzden tavsiyelerimiz bizim şahsi görüş ve isteklerimiz değildir; milletimizin kafasından geçenlerdir, milletimizin rıza göstereceği çok güzel hareketlerdir. Devlet yetkililerinin tavsiyelerimizi bu yönden değerlendireceğini ümit ediyor, saygılarımızı sunuyoruz.
Muhammed GÖMÜK
TAY-DER Başkanı
17/03/2017
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.