Alevi Canlara Selam Olsun
Alevilik nedir, ne değildir gibi sorulara açıklık getirmeye niyetim yok. Alevilik, öyle ya da böyle bir inanç tercihi olduğu için Alevi olmayanları enterese etmez. Hele ki Amerika’yı, Avrupa’yı hiç enterese etmez.
Çocukluğum İstanbul Kaynarca’da geçti, mahallemiz bir Alevi mahallesiydi. Bir Sünni olarak aralarında hiç sorun yaşamadım. Sonraki dönemlerde de yine Alevi vatandaşlarımızın yoğun olduğu yerlerde yaşadım ve daha da önemlisi çok sayıda Alevi dostum oldu. Hiçbirinden zarar görmedim.
Hâl böyleyken değerli dostlar, malumunuz olduğu üzere birileri Alevi vatandaşlarımızın evlerine kırmızı çarpılar koyarak, duvarlarına kışkırtıcı sloganlar yazarak ortalığı karıştırmaya, duyu bulandırmaya çalışıyor.
Kimdir o birileri? İşte en önemli soru budur ve cevabı mutlaka bulunmalı ve gereği mutlaka yapılmalıdır.
Biz bu senaryoyu 12 Eylül Yahudi Darbesine giden süreçte yaşadık. Aleviler Sünnilere, Sünniler Alevilere karşı kışkırtıldı. Halbuki ortada alınıp verilemeyen, paylaşılamayan bir şey yoktu. Ama işte o birileri arayı açmayı ve kardeş kanı dökmeyi başarmıştı.
O “birilerini” bulmak için dahili ve harici düşmanlarımıza bakmak yeterlidir. CIA’inden MOSSAD’ına kadar tüm düşman gizli servislerin ajanları ülkemizde cirit atıyor. Bunların bir de yerli işbirlikçileri var. Yerli işbirlikçilerin kurduğu hain dernekler, vakıflar ve sâir sivil toplum kuruluşları ile parayla satın aldıkları gazeteciler ve diğer etki ajanları var. Düşman, dört bir koldan ülkemizin güzel insanlarını birbirine kırdırmak için çabalıyor.
Pekâlâ biz bu tuzaklara düşecek miyiz? Kapısına çarpı işareti konularak tahrik edilmek istenen Alevi vatandaşımız tahrik olacak mı? Veya internette karşılaştığı Alevi maskeli ajanların kutsallarına en ağır şekilde sayıp sövdüğü Sünni vatandaşımız tahrik olacak mı? Sakın ha, kimse tahrik olmaya… Aklıselim galip ola…
Bizler, her şeyden önce kapı komşusuyuz. Bizler, dünden beri değil ezelden beri bir arada yaşıyoruz. Bizler, bir araya gelip yiyor, içiyor, geziyor, eğleniyoruz; birbirimizle arkadaşlık ve dostluk ilişkileri kuruyor hatta akraba oluyoruz.
Bu millet kendisine düşman arıyorsa, tahriklere gelip sokağa dökülmek istiyorsa Amerikalılara, İsraillilere, Fransızlara, İngilizlere, Yunanlara karşı reaksiyon göstererek içindeki enerji birikimini açığa çıkarmalıdır. Ancak bu reaksiyonlar hiçbir zaman fiziki şiddete dönüşmemeli, hukuk dairesi içinde olmalıdır.
Millet olarak maalesef en vahim zaaflarımızdan birisi dostu düşmanı ayırt edemiyor olmamızdır. “Müttefik ülke Amerika”, “müttefikimiz İngiltere” gibi akıllara ziyan trajikomik yaklaşımlara çok gülüyorum. “Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz” lafını neden bir türlü kafamıza sokamıyoruz? Nerede sorun yaşıyoruz, arıza neremizde çıkıyor, bir türlü anlayamıyorum.
Hiç ağzımda gevelemeden açıkça söylemek istiyorum: Sünni ile Alevi gerçekten kardeştir. Alevilerin içinde de Sünnilerin içinde de çok uçta yaşayan radikal kimseler, gruplar olabilir. Bunları baz almamalıyız. Ayrıştırıcı detayları düşünmek, ayrıntıda gizli olan şeytanın hoşuna gidecek bir tavırdır. Önemli olan bütünleştirici paydaya bakıp bir arada huzurla yaşamanın yollarını daim ve kaim eylemektir.
Sevgi tohumu atmak, nefret tohumu atmaktan daha kolaydır. Aynen sevapların bedava, günahların parayla olması gibi… Sevgi tohumu atmak için karşımızdaki insanı Alevi mi Sünni mi diye irdelemeyelim; sadece tebessüm edelim, kibarlık gösterelim. Tatlı dil, şeytanı kudurtur, küslüğü kurutur, dostluğu köpürtür, kötülükleri soldurur, iyilikleri oldurur. Birbirimizden lütfen bir küçük tebessümü ve iki çift muhabbet kelamını esirgemeyelim.
Bu millet birbiri ile kenetlendiği müddetçe hiçbir ajanın, hiçbir gizli servisin ve hiçbir şeytan imparatorluğunun gücü bizi bölmeye yetmez. Bu millete diz çöktürüp boyun eğdirmek, biz el ele, kol kola, omuz omuza olduğumuz sürece kimsenin harcı değildir.
Toplumsal adaleti ve yardımlaşmayı misyon edinmiş bir sivil platform örgütünün başkanı olarak Sünni ya da Alevi tüm vatandaşlarımıza sımsıkı kucaklaşmalarını öğütlüyorum. Biz kucaklaştıkça elin Almanı, Fransızı, İngiliz, Amerikanı iyice hırslanıp keskin sirke olsun, küpüne zarar versin.
Farklı inançlar, başta da söylediğim gibi kişinin kendi iç dünyasıyla ilgili bir konudur ve Allah ile kul arasına girmeye kimsenin ne hakkı vardır ne de imkânı… Böyle bir şeyi zorlamak Hakk’a karşı büyük bir cürette bulunup şeytanın yardakçısı olmaktan başka bir şey değildir. İnanç özgürlüğü iyi anlamak ve iyi anlatmak gerekmektedir. Kendi inancımıza sahip çıkarken başkalarının inancına da saygı göstermek muhteşem bir erdemdir. Bu erdem, en çok da bizlere; aynı kültürü, tarihi, coğrafyayı ve kaderi paylaşan seksen milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına yakışmaktadır.
Biz, bize yakışanı yapalım, yakışıksız tutum ve davranışlardan uzak duralım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.