Alçakça Atılan Manşeti Şiddetle Lanetliyor Kınıyoruz
Yunanlılar tam da kendilerine yakışanı yaptı! Yunanistan’da yayımlanan, “Dimokratia Gazetesi” asla demokrasi ve basın özgürlüğü ile bağdaşmayacak bir manşet atarak Başkan Erdoğan’a dolayısı ile Türkiye’ye son derece ağır küfürler sarf etti. Bu alçaklar daha sonra ki gün alçaklıklarını devam ettirerek, “Tüm Yunanlıları ifade eden baş sayfa demokrasi zorlarına gitti” diyerek ikinci manşetini atarak bütün Yunanlıların aynı görüşte olduğunu iddia etti.
Yunanistan’a göre bu durum demokrasi ve basın özgürlüğü! O zaman bizde demokratik haklarımızı ve basın özgürlüğümüzü Türk Basını ve Dünya Muhabirleri adına kullanıyoruz; “edilen küfürleri ve hakaretleri misliyle iade ediyoruz”
İhtimal vermiyoruz ama bu durum gerçekten bütün Yunanlıların görüşü ise o zaman, “Sözün bittiği yerdeyiz!” demektir. Bunun içinde Yunan Halkının bu alçakça küfürlere tepki göstermesini, şiddetle kınamasını bekliyoruz.
Bize demokrasi dersi verenler, demokrasinin altında ezilmişlerdir. Bu güne kadar hiçbir Türk Gazetecisi bir başka ülkenin yöneticisine bu denli ağır hakaretler ve küfürler etmemişlerdir. Asıl demokrasiyi kaldıramayan zorlarına giden Yunan ve Batı Basınıdır.
Ayrıca, Yunanistan’ın haksız, adaletsiz, her türlü dayanaktan yoksun iddialarını savunan, ne ABD nin ne de AB’nin, demokrasiden, adaletten insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur. Demokrasi ve adalet sadece ama sadece kendileri için vardır. Söz konusu kendileri olduğu zaman her türlü uluslararası hukuk işler ve geçerlidir. Ama Türkiye’nin haklarını aramaya bile hakkı yoktur. Bu gerçek dün de böyleydi, bu günde böyle. Doğu Akdeniz gerilimi bunun böyle olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
Önceki yazılarımızda, “Hilal-Haç Kavgası” dedik eleştirildik. “Ne alaka” denildi. Üstelik mutedil dil kullanın, kavgadan, gerginlikten uzak durulması, yumuşak dil kullanılması tavsiye edilirken, ülkemize yönelik hakaret ve küfürlerden hiç bahsedilmedi.
Peki, tamam kavgadan gerginlikten uzak duralım mı, duralım! O zaman Yunanistan’ın bütün haksızları karşısında, ABD’nin Yunanistan ile yaptığı tatbikatı, ABD Dış İşleri Bakanının Güney Kıbrıs’a gitmesini, Macron’un küstah tutumunu, Avrupa Birliğinin (AB) haksız adaletsiz bir şekilde Yunanistan’ın yanında yer almasını, NATO’nun tarafgir tutumunu nasıl yorumlayalım? Eyvallah mı diyelim, tepki göstermeyelim mi?
O Türkiye’deki bir kesim sözlerine devam ediyor; “ideolojik davranmayalım!” İyi tamam da kardeşim, Yunanistan’ın Megola İdea’sı ideolojik değil mi? Ege adalarına, “Yunan adaları” demiyorlar mı? Ege’de özellikle İzmir üzerinde hak iddia etmiyorlar mı? İstanbul hala onlar için Konstantinopolis değil mi? Avrupa Birliğine bizim alınmamamız, Yunanistan’ın haksız tutumuna karşın yanlarında olunması ideolojik değil mi? Avrupa Birliğine almama nedenlerini açıklarken, “Siz Müslümansınız bizim aramızda ne işiniz var” demeleri ideolojik değil mi? (Bu örnekleri çoğaltabiliriz.) Bu durumda İdeolojik davranan kim?
Yine bir kesim, “dostlarımızı çoğaltalım, düşmanlarımızı azaltalım” diyorlar. Doğrudur elbette öyle olması gerekir ama nasıl? Nasılı kendileri söylüyor; Ülkemizdeki mültecileri özellikle Suriyelileri Suriye’ye yollayalım, Suriye, Mısır ve İsrail ile anlaşmalar yapalım, ülkemizdeki İhvan-ı Müslim’in Hareki mensuplarını yurt dışına çıkaralım, Birleşik Arap Emirliklerini ve Suudi Arabistan’ı rahatlatalım” vs.
Tek tek gidelim. Birincisi, sözünü ettiğiniz ülkeler yani Suriye’nin, Mısır’ın, İsrail’in efendileri kimler? Kendileri mi yoksa talimat aldıkları emperyalist güçler mi? Biz kiminle anlaşma yapacağız? Suriye ile ilgili konuda, Türkiye-Rusya-İran üçlü toplantı yapmıyorlar mı? Hani Suriye yönetimi nerede? Mısır ABD nin sözünden çıkar mı? İsrail ise zaten belli. BAE ve Suud lar ise kime hizmet ettiklerini saklamıyorlar. Bütün bu yaşanan ekonomik sıkıntıların en önemli nedenlerden birisi de, küresel güçlerin istediklerini reddetmemiz değil mi?
Peki, bütün bunlara rağmen yalnız mıyız? Asla değiliz. Balkanlarda, Orta Doğu da ve Kafkaslarda bizimle her an birlikte hareket edecek milyonlarca soydaşımız, dindaşımız kardeşimiz var. Batı’nın da en çok korktuğu bu. Bizim manevi sınırlarımızın genişliği.
Bizim asıl sorunumuz, kenetlenememek, birlik olamamak, tek vücut, tek yumruk olamamak. Bakın ırkçı, faşist Le Pen, Macronu’nun, adaletsiz, haksız, sömürgeci, saçma sapan dış politikasını destekliyor. Yunanistan, küfür olayını, “ sadece kınayabiliriz başka bir şey yapamayız” diyebiliyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta yerden göğe kadar haklı politikamız da gözler açılmış bekleniyor acaba ufacık bir hata yapılacak mı diye. Oruç Reis’in Antalya Limanına çekilmesinden sonraki tavırlar hepimizin malumu!
Peki, ne yapalım? Savaşalım mı?
Bir kez daha söylüyoruz; savaş en son yapılması gereken istenilmeyen bir olay. Diplomasi sonuna kadar kullanılmalı, uygulanmalı, sorunlar masada çözülmeli. Ama söz konusu olan çıkarlarımız ise ve bunu artık masada koruyamıyorsak, savaşsa savaş…
NE BİR KARIŞ VERİLECEK TOPRAĞIMIZ VAR NE DE VERİLECEK BİR DAMLA SUYUMUZ.
Malum gazeteyi, Devlet Başkanımıza dolayısı ile Türkiye’ye yapılan küfrü lanetliyor şiddetle kınıyoruz. Kimin nereden nasıl gideceğini ise tarihe bakarlarsa net bir şekilde görürler.
Daha önceden söylediğimizi tekrar ediyoruz. Milli meselelerde partiler üstü, siyaset üstü düşünmemiz gerektiğini her zaman söyledik, söylemeye de devam edeceğiz.
Yanlışları elbette eleştirelim ama doğruları da söyleyelim. Birliğimizin, beraberliğimizin, kenetlenmemizin bir an evvel istenilen şekilde gerçekleşmesi selam ve duası ile…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Temsilcisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.