Zamanı Tersine Çeviremeyiz!
Bazı kitapları okuduğumuzda kendimizi olagelen olaylara, anlatılan hikayelere kaptırır sanki orada yaşıyormuş hissi duyarız. Bu durum sizlerde de oluyordur. Bazen gelişmelere müdahil olmak isteriz.
Hele ki Türk ve İslam tarihiyle ilgiliyse kitap, okurken biraz daha ihtimam gösterir bazı olaylara “keşke böyle olsaymış veya olmasaymış” deriz.
İnsan, bugünlere dair duyduğu ıstırabın tesiriyle geçmişte olmak ve yaşadığı anı müspet yönde değiştirmek adına neler yapabilirim diye düşünüyor.
Lakin geçmişe dönmek mümkün değil. Geçen zaman karşısında aciz haldeyiz, elimizden hiçbir şey gelmez. Zamanı tersine çeviremeyiz. Ümidimiz ise gelecek zaman adınadır.
***
Bazı kitapları daha değerli buluruz. Bunun sebepleri okuyandan okuyana farklılık gösterir.
Bana göre bunlardan birisi son zamanlarda tekrar okuduğum ve ilk okumamdaki heyecanı hissettiğim, Türk Edebiyatında ismi çok anılmayan Bahaeddin Özkişi’nin Köse Kadı adlı roman türündeki kitabıdır. Roman arka kapağında da değinildiği gibi “varlığının her zerresini Devlet-i Ebed Müddet’e adayan Osmanlının” serhadlerdeki hikayesini anlatmaktadır. Değer vermemizin sebebi bundandır.
Okuyanlarımız da anlatılanları hatırlayacak ve muhtemelen benimle hemfikir olacaklardır.
Köse Kadı adlı roman Avrupa’daki Türk ihtişam ve gücünü anlatması hasebiyle mühimdir. Romanda olayların sıralanışı, ifade edilişi, işlenişi dikkat çekicidir.
Romanla ilgili teferruata değinecek olursak zaman olarak 15. yüzyılın ikinci yarısı ele alınmaktadır. Genel muhtevaya baktığımızda zaferlerin elde edilmesinde yürütülen istihbaratın ehemmiyetine dikkat çekildiği görülmektedir.
Gayesi; fethettiği yere Allah’ın adını ve adaletini götürmek olan Türkler, her türlü işkencelere de katlanmaktadır.
Esasında romanda Türklerin ve Macarların aynı soydan geldiğine vurgu yapılmaktadır. Zaten birçok bakımdan da iki halk biribirine yakınlık duymaktadır. Türklerin, Macarları Avusturya’dan korumaya çalıştığı Macarların ise Türk varlığı dahilinde bağımsız olma ülküsüne sahip olduğu kolayca anlaşılmaktadır.
Osmanlı’ya karşı yenik düşen haçlılar “onları ancak para, kadın ve içkiyle çökertiriz” stratejisini geliştiriyor. Bugün de çeşitli tezahürleri olan stratejiye romanda da denk geliyoruz.
Okumayanlar ve merakı uyananlar için çok fazla teferruata inmiyorum.
(Ayrıca yazarın bahsi geçen romanının devamı niteliği taşıyan “Uçtaki Adam” adında bir romanı daha mevcuttur. Belki ilerleyen haftalarda bu romanla ilgili de düşündüklerimizi sizinle paylaşma fırsatı olur.)
Anlatılanlar, her ne kadar kurgu özelliği teşkil etse de romandaki gerek şahısların seciyesi itibariyle gerek olayların tarihi gerçeklikleri yansıtması itibariyle ve uçlarda izlenen siyaset itibariyle bizler için ehemmiyet arz ediyor.
Ve en mühimi belki de Osmanlı’nın altı asır ayakta kalışının, suyunu içtiği değer pınarlarının, üç kıtaya nasıl hükmettiğinin ve hüküm vermesindeki adaletin tesisinin güzel bir şekilde işlenmiş olmasıdır.
Ben şanlı tarihimizi konu edinen romanların gündemimizde olmasını ve müsaitliğimiz doğrultusunda okunmasını diliyorum.
Maksadımız dünü bilerek ve anlayarak gelecek zaman adına ümid beslemektir.