Zaman ve İnsan
Zamanın akışı içerisinde bir o yana bir bu yana savruluyoruz. Kendimiz için en iyi olanı aramakla geçirdiğimiz ömrümüzde, yanımızda olanları görmezden geliyoruz. Zamanın değerini bilmeden yaşamaya devam ediyoruz. Aslında zaman biz insanlar var olmadan evvelde süregelmiş bir olgudur. Birey dünyaya geldiğinde bir zamanın içerisinde büyür, gelişir. Zaman insanın kendisini bulma yolculuğudur, anlamlandırma evidir. Bu sebeple bir bireyin diğer bireyden daha evvel dünyaya gelmesinde kuşak farklılıkları oluşmaktadır.
Her birey kendi zamanının temsilcisidir. Kendi zamanının olgularını üzerinde taşır. Günümüz dünyasında zamanın elçileri olan insanlar bırakın kendi zamanını doğru kullanmayı, hiçbir şeye yetişememesiyle anlamlandırılıyor. Çünkü biz günümüz medyası içerisinde neyi nereye koyacağımızı bilmeyen bir yapıya doğru evriliyoruz. Bir nevi sistemin köleleri oluyoruz. Kendimize vakit ayırmanın dışında, sevdiğimiz kişilere zaman bulamıyoruz. Onları bu sistemin dışarısında tutup hayatımıza dahil edecek doğru zamanı bulamıyoruz.
Zaman çok kıymetli bir olgu olsa bile biz insanların elinden tabiri caizse ışık hızında akıp gidiyor. Bu nedenledir ki çoğu zaman ‘Zaman ne ara geçti, daha dün şuradaydım veya daha dün şu yıldaydık’ gibi ibarelere gün içerisinde birçok kez şahitlik ediyoruz.
Uzun zaman önce okuyup kitaplığıma kaldırdığım Michael Ende’nin severek okuduğum romanı MOMO’da sevgili başrol kahramanı Momo şu cümleyi kullanmıştı: “İnsanların ellerinden zamanı alıyorlar.” Bunu okuduğum zaman idrak etmek için üzerinde uzunca düşündüğümü hatırlıyorum. Biz insanların elinden zamanı alıyorlar. Nasıl yapıyorlar biliyor musunuz? Sosyal medyayla, iş yoğunluğuyla, koşuşturmacayla. Yanımızda olan insanlara her birimiz şu cümleyi mutlaka kullanmışızdır: “Çok yoğunum” evet çok yoğunuz. Bu yoğunluğun mimarı olan da yine bizleriz. Çünkü bir hayat kavgamız var. Bu kavga içerisinde zamanımız akıp geçiyor. Pişmanlıklarımız olduğu gibi geçen zamanı hayrete izlediğimiz vakitler de meydana geliyor.
Zamanı tanımlamamız gerekirse; dönemi belli, bölümlenmiş, geçmiş, geçmekte olan ya da geçmesi muhtemel süre veya vakitlerdir, diyebiliriz. Kimi zaman çağ, devir kimi zaman evre kimi zaman ise bir işin, oluşun ortaya çıkmasının hesabı için önemli bir sanal birim olarak karşımıza çıkar. İnsanlar zamanın ne kadar kıymetli olduğunun, her saniyenin ne kadar çok anlam taşıdığının ne yazık ki farkında değil. Hayatla olan kavgamız her sabah kalkınca başlıyor, sürüyor ve bu döngü bitmeden devam ediyor. Koşuşturmacalarımız içerisinde ne kendimize ne de çevremizdekilere kaliteli zaman ayırabiliyoruz. Zaman geçecek, bir suyun ırmaktan akması kadar hızlı bir şekilde, hatta göz açıp kapamamızda bile ömrümüzden geçip gidecek.
Zamanımızın kıymetini anlamamız için illa yaşlanmamıza gerek yok. Belli bir yaşa gelen tüm birey gençliğim olsaydı diye iç geçirir. Bizler gibi genç neslin, geleceğe bir şeyler aktarması mümkün olan insanların sosyal medyanın esiri olması beni etkileyen bir durum. Çünkü her birimiz yeni gelecek neslin örnek bireyleriyiz. Her birimiz buraya, bu dünyaya bir şeyler bırakarak, iyi bir şeyler bırakarak ayrılmalıyız. Zamanımız kendi zamanımızda kıymetlidir. 65 yaş üstü bir kişinin hayatı üzerinden kendi hayatımızı yaşayamayız. Geçip giden zamanlarımızın yerine başka zaman koyamayız. Kendi zamanımızı, kendi zamanımızda yaşamalı ve sevdiklerimize zaman ayırmayı huy edinmeliyiz.