Yeni çalışmalar
Uzun zamandır görüşmediğim bir dostum ziyarete geldi. Uzun yıllar Balkanlar ve Avrupa ülkelerinde pazarlama ve tanıtım işi yapıyor. İşten, geçmişten sohbet ederken Balkanlar’da bir toplantıda tanıştığı bir aileyi anlattı.
“Toplantı esnasında yan yana oturduğum, öbür tarafta ise Türkiye’den gelen bir işadamı vardı. Biz Türkçe konuşurken öbür yanındaki tanışmak istedi.”
“Ben Doçent ***, üniversitede öğretim üyesiyim tanıştığıma çok memnun oldum” dedi.
İstanbul şivesi ile konuşuyordu. Toplantıdan sonra beni evine davet etti. İlk önce tereddüt ettim sonra bir arkadaşını yanına alarak gittik.
İçeri girdiğimde inanamadım. Duvarlarda Osmanlı, Selçuklu dönemine ait tarihi tablolar vardı.
Bir odaya daha girdik iki duvar kitaplık, Ciltli -ciltsiz kitaplarla doluydu.
Ardından eşi geldi ve onunla da tanıştık.
Yemek yedikten sonra kahve içerken arkadaşım anlatmaya başladı;
“İstanbul benim sevdam, orayı çok seviyorum. Kültürlerin medeniyetlerin merkezi. Gittiğimde tarihi yaşıyorum gurur duyduğum bir yer. Benim büyük büyük daha da büyük Dedem Kanuni Sultan Süleyman zamanında burada görev yapmak üzere müderris Molla Hüseyin Dedem gelmiş ve bir süre sonra medrese açmış. Akaid dersleri ile başlayarak insanları eğitmeye başlamış. Bu gelenek dedemin babasına kadar gelmiş ve dedem bizleri her gün okuturdu. Kur’an okurdum o anlamını anlatırdı. Akit dersleri verirdi. Peygamberimizden bahsedince Mekke’ye Medine’ye gidemediğinden içini çeker hasretini her haliyle belli ederdi. Gözyaşlarını bizden gizler sildiğini belli etmezdi.
Dedem; Osmanlı yıkılınca babamı, annemi, 4 Kardeşimle birlikte bizleri saklanmamız için ormana götürmüş. Ben kıt kanaat hatırlıyorum. Dedem dahil binlerce Müslüman Osmanlının yıkılışının arkasından katledilmiş. Kalanlar o günleri anlatırken” nehirlerden kırmızı kan aktı” derlerdi.
O günleri anlatırken çok duygulanırlar, Ahh Osmanlı der içlerini çekerlerdi.
Bu arada namaz kılmak için sohbete Ara verdik. Ev sahibi Doçent İmam oldu. Namazdan sonra Kuran-ı Kerim'in Yasin suresinden bir bölüm okudu. Muhteşem bir ses.
''Bazen İstanbul’da çok güzel ezan okunuyor özel onu bitinceye kadar dinlerdim, o günler aklıma geldi.'' sonra da Türkçesini söyledi. Gönüllerden gönüllere mesajlar gidiyordu. Namazdan sonra sohbet yine yoğunlaştı.
Ev sahibi; ''Diriliş Ertuğrul dizisini hiç kaçırmıyoruz Bazen tekrar tekrar izlediğimiz oluyor. O gün değişik duygularla akşamı yapıyoruz. Abdülhamit Han dizi filmini seyrederken hırslandığım, gözyaşlarıma hakim olamadığım anlar oluyor.'' Duygulu bir şekilde gözlerimizin içine bakarak; bu güzel çalışmaları yapanlardan Allah 1000 kere razı olsun dedi O sırada sesi titriyordu.
Osmanlı yıkıldıktan sonra Anadolu toprakları dışında kalan Avrupa, Balkanlar, Afrika vesaire bütün dünyada Müslüman avına çıktılar. Yürekleri dağlayan çaresizlik ve acı hikayeler var. Hayvanları bile tiksindiren işkenceler, katliamlar var. Haçlı; Selçuklu ve Osmanlı’nın intikamını Osmanlı yıkılınca Anadolu dışında kalan Müslümanlardan ve Türklerden aldı. Ne olur bu ibret dolu olayları da dizi filmi yapsalar. Çocuklarımız Neslimiz kalan Müslümanlar geçmişi öğrensin.
Yeniden diriliş için geçmişi iyi bilmeli ve yeni nesillere aktarmalıyız. Türkiye Bunun Merkezi, Üstadı olmuştur.
Osmanlı yıkıldıktan sonra, Anadolu’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz dışında kalan Topraklarda yaşayanlara, Diriliş Ertuğrul gibi diziler; inançları ile alay edilenlere, özgürlükleri ellerinden alınanlara, zulüm gören çaresizlere, bir gün Osmanlı gelecek diye yol gözleyenlere moral olmaktadır ve uyanışların vesilesi olacaktır. Büyük yürüyüşün önü açılacaktır.
Dünyanın dört bir yanında paramparça olan Osmanlı torunlarının daha fazla morale ve desteğe ihtiyacı vardır. Yapılan dizilerle, filmlerle büyük Osmanlı medeniyetinin ve adaletinin insanlığa yaptığı hizmetleri anlatabilirsek onlarla olan bağlarımız kuvvetlenecektir. Atalarını tanıdıkça moral bulacaklardır. Atılan Köprüler insanlığın kurtuluşuna barışına vesile olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.