Yardımlaşmaya muhtacız
İnsanlık tarihi boyunca olduğu gibi bugün de hiçbir toplumda, ortak bir hayat ve geleceği paylaşan insanlar aynı düzeyde değildir. Zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği kadını İle insan toplulukları hem bir tezat, hem bir ahenk meydana getirmektedirler. Tabiattaki bu başkalık, bu tezat bir hareketin kaynağını oluşturuyor ki, buna, "hayat" diyoruz. Yaratılıştan gelen bu farklılıkla hayatın içinde yoğrulan insanlar muhakkak birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Pek çok ve değişik konuda zengin fakire, güçlü zayıfa başvurmak zorunda kalmaktadır. Hiç bir zengin, "Benim kimseye ihtiyacım yoktur." diyemez. Çünkü servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır; "Benim param var, kimi istersem çalıştırırım." demesi bu gerçeği değiştirmez. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç oluyor demektir. Ne tarafa bakarsak bakalım bütün sosyal ilişkilerde böyle durumlarda karşılaşırız. Bütün insanların ister istemez bir başkasının gücüne, parasına, fikrine muhtaç olduğunu görürüz. İnsanların böyle birbirine muhtaç olmaları, karşılıklı olarak yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Yardımlaşma, toplum hâlinde yaşamanın doğal bir sonucudur. Hem başkaları ile yaşamak, hem yardıma ihtiyaç duymamak imkânsızdır. Bunun için İslâmiyet yardımlaşmayı, bütün maddî ve manevi hayatımızı kapsayacak şekilde en geniş sınırları ile ele almış ve dinî-ahlâkî bir görev olarak ortaya koymuştur. Yardım anlayışının özünde fedakârlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur. Bu verme işi bazen, zekât ve fitrede olduğu gibi mecburi olsa da, çoğu zaman tamamen isteğe bağlıdır. Yine zekât belli bir miktarda alındığı halde sadakanın sınırı yoktur; dileyen dilediği kadar verir. Böylece Müslümanlar arasında en geniş manada yardımlaşma yapılır. Bu maddî yardımın dışında, Müslümanlar başkalarına söz ve davranışları ile de iyilik yapmak, onlara sevgi ile bağlanmak zorundadırlar. Bu da onların görevidir. Hiçbir iyilikte bulunamayan bir Müslüman, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesi bile iyilik (sadaka) sayılmıştır. Herkesin yararlanabileceği çeşme, köprü, cami, okul, yol, hastane, dispanser gibi hayır kurumları yaptırmak da mal ile yapılan yardımlardandır. Bu tür hayır eserlerine sadaka-i cariye (devamlı sadaka) denilir ki, sevabı çok fazladır. Sadaka-i cariye anlayışı, vakıfların ortaya çıkmasında çok büyük etki yapmış ve İslâm dünyasının her tarafı halka hizmet götüren vakıf kuruluşları ile dolup taşmıştır. Sosyal ve ekonomik hayatımız açısından malla yapılacak en önemli yardımlardan biri de servet sahiplerinin mallarını yatırıma aktarmaları ve çalışmak isteyenlere iş ve geçim imkânı hazırlamalarıdır. Hayatını çalışarak kazanmak isteyen, helâl kazanç peşinde koşan bir kişiye yardım eli uzatmanın en iyi şekli budur. Çünkü bu davranışımızla hem bir Müslüman’a geçim imkânı vermiş, hem de onun şeref ve şahsiyetini korumuş oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.