Yaratılmışların en kutsalı olan insanlardan mıyız?
Kendimizi sorgulama, hesaba çekme, öz eleştiri, adına ne dersek diyelim, hiç kendimizle baş başa kaldık mı? Başımızı avuçlarımızın arasına alıp hiç düşündük mü? Çevremizde olup bitenleri hiç gördük mü, akıl ettik mi? Bize yansımalarını hissettik mi? İnsan olma özelliklerinden nelere sahibiz nelere sahip değiliz kendimize dönüp hiç baktık mı? Yaratılış gayemizin ne olduğu konusunda hiç fikrimiz var mı? Başkaları ağlarken biz de ağlıyor muyuz? Başkaları açken biz tok muyuz? Başkalarının çekmiş oldukları acıları, sıkıntıları, problemleri karşısında ne kadar insanca davranabiliyor, ne kadar yüreğimiz sızlıyor? Bu güne kadar her hangi bir yoksulu doyurduk mu, ihtiyaçlarını giderdik mi?
Yoksa rüzgâra kapılmış kuru bir yaprak gibi oradan oraya savrulup gidiyor muyuz? Ne olduğunu bilmediğimiz, bizi nerelere götürdüğü konusunda hiçbir fikrimizin olmadığı, hedefsiz, gayesiz bir meçhule doğrumu gidiyoruz? Bize hiç ama hiçbir faydası olmayan kör bir dövüşün içinde miyiz? Bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak, başkalarının dümenine su mu taşıyoruz? Başta engelli kardeşlerimiz olmak üzere, çevremize bakıp ders çıkartıyor muyuz?
Özetle her ne yapıyorsak yapalım ama bu ve benzeri soruları kendimize zaman zaman sorup gönül rahatlığı ile cevaplayabiliyor muyuz?
Şayet bütün bu soruların tek bir tanesini bile atlamadan dürüstçe kendimize sorup gönül rahatlığı ile cevaplayamıyorsak, ruhen ve kalben engelliyiz demektir. Sevgiden, merhametten, şefkatten yoksunuz demektir. İnsan olmaktan fersah fersah uzağız demektir. Bu durumda çevremizdeki engelli kardeşlerimize bakarken, gerçek engellinin kendimiz olduğu gerçeğini asla unutmamamız gerekir.
Saygın, onurlu, karakterli, şahsiyetli bir insan mı olmak istiyoruz?( ki mutlaka öyledir) O halde ruhumuzdaki ve kalbimizdeki engelleri ortadan kaldırmalıyız.
Peygamberimiz ne güzel söylemiş; “Allah sizin görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz, O ancak kalplerinize ve amellerinize bakar”
O halde gelin hep birlikte, seçimi, ekonomiyi, siyaseti, geçim sıkıntısını bırakalım bunları bir köşeye, düşünmeyelim, dert edinmeyelim kısa bir süre…
Tek bir şey yapalım, Allah’ın emrettiği şekilde, kalplerimizi ve amellerimizi düzeltelim…
Çevremizde, yakınımızda veya uzağımızda her hangi bir engelli vatandaşımızı gördüğümüzde, onları kendimiz gibi görüp ona göre davranalım. Onların hayatlarını zorlaştıracak bütün engelleri ortadan kaldıralım. İyilik ve hayırda yarış edelim. Hakkı, hukuku, adaleti önce kendimizde gerçekleştirelim. Kendimizle barışalım. Kötülük yerine, iyiliği, haksızlık yerine adaleti, çirkinlik yerine güzelliği, vefasızlık yerine vefayı tesis edelim. Kin ve nefret yerine sevgiyi, öfke yerine hoşgörüyü, kavga yerine barışı, kardeşliği, hayatımızın vazgeçilmezi yapalım. Kimsenin malına, ırzına, namusuna göz dikmek şöyle dursun, bunu yapanların karşısında duralım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışından vazgeçelim.
Başkalarının ne yaptığı değil, bizim ne yaptığımıza bakalım. Kalbimizi ve amellerimizi düzeltelim.
O zaman ne mi olacak? Söyleyelim;
İnsan olduğumuzu hatırlayacağız. Kula kul değil, Allah’a kul olduğumuzu, çorak toprak haline gelen ruhumuzun ve kalbimizin yeşerdiğini, başta geçim derdi olmak üzere ekonomik ve sosyal, sıkıntılarımızın kalmadığını göreceğiz..
Ve en önemlisi;
Kimse bizi çıkar ve menfaatleri uğruna, “aptal” yerine koyamayacak, bizi kullanamayacaklar, sırtımıza basıp yükselemeyecekler, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyip, “doğrucu Davut” kesilemeyecekler, bizi çantada keklik sanamayacaklar…
O halde gelin hep birlikte gerçek engelin kalplerde ve beyinlerde olduğunu görerek ortadan kaldıralım…
Sevgiyle, şefkatle, merhametle davranıp, iyiliği, güzelliği, kardeşliği, dostluğu, barışı insanca yaşamayı tesis edip, gerçek müminlerden olup, yaratılmışların en kutsalı olan insanlardan olduğumuzu hatırlayalım…
3 Aralık Engelliler Günü dolayısıyla beyin fırtınası yapalım istedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.