Üniversite öğrencilerinin dikkatine: Nurdoğan Rigel suçludur
Evet, Nurdoğan Rigel suçludur hem de çok suçludur. Kim diyor bunu? Adı geçeni görevi kötüye kullanmak suçundan 6 ay hapis cezasına çarptıran, sonra da bu cezayı iyi hâl indirimi ile 5 aya düşürüp 5 yıl süre ile ertelemeye karar veren İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi diyor. Daha sâfi bir anlatımla bağımsız Türk mahkemeleri diyor.
Üniversitelerde akademisyenlerin öğrenci kıyımından, öğrencilerin duyulmayan feryadından bahsedeceğim de öncelikle Nurdoğan Rigel vakasını iyice anlayalım.
Nurdoğan Rigel'in girdiği derslerin vize ve finallerinde düşük not aldığını öne süren İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümü son sınıf öğrencisi Savash Porghamrezaeieh, sınav kâğıdının yeniden incelenmesini talebi ile İdare Mahkemesi'ne başvurarak iptal davası açtı. İdare Mahkemesi, yapılan yargılamanın hitamında öğrencinin Haber Analiz dersinden 65-72 arası not alması gerekirken 35 aldığını tespit ederek notun değiştirilmesine hükmetti. Bu noktada bir es verelim. İdari yargıda yazılı muhakeme esastır, tanık dinlenmez, duruşma talebe bağlıdır. Demek ki Mahkeme öğrencinin notunun 35 değil de 65-72 arasında olması gerektiğine hükmettiğine göre sınav kâğıdı bilirkişiye gitmiş, bilirkişi safahatından sonra hüküm kurulmuş. Böyle bir davada bilirkişi kim olabilir, konuda uzmanlığı tescillenmiş bir başka akademisyen ya da akademisyenler olabilir. Devam edelim. Türk Milleti adına karar veren İdare Mahkemesinin tespitli hükmüne binaen konu ceza yargısına intikal etmiş ve mağdurun suç duyurusu üzerine sanık Rigel hakkında, “görevi kötüye kullanmak” isnadıyla soruşturma açılmış. Soruşturma mündericatı kemâle erince İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanık Nurdoğan Rigel hakkında, “görevi kötüye kullanmak” suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle kamu davası açılmış. Devamını biliyorsunuz. İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi verdiği 5 ay hapis cezası hükmünün açıklanmasının 5 yıl erteledi. İtiraz süreci devam ediyormuş, normaldir.
Gördüğünüz gibi her şey gayet usûle ve esasa uygun şekilde ilerlemiş. Netice-i kübrâda 65-72 arasında geçer not verilmesi gereken sınav kâğıdına 35 verilmesi yani yarısının verilmesi savunulacak, kayırılacak, korunacak bir durum değildir. Ortada öğrencinin emeği ve hakkı vardır; hakkının yendiğini düşünen öğrenci dava açmış ve kazanmıştır. Davayı kaybeden sonucuna katlanır.
Nurdoğan Rigel davası son derece kayda değer bir vakadır. Bu vesile ile üniversitelerde öğrencilere yapılan türlü tevil haksızlıklar masaya yatırılmalıdır. Üniversiteler, maalesef bir kısım akademisyenin çiftliğine dönüşmüştür ve öğrenciler seslerini duyuramamaktadır.
Örneğin asistan alımları için yapılan sınavlar formaliteden öteye geçmemekte, kürsüdeki hoca kimi asistan yapmak istiyorsa sonuçta o asistan olmaktadır, diğer adaylar konu mankeni durumuna düşmektedir.
Sınavlardan sonra verilen maddi hata dilekçelerinin bir sonraki sınav tarihinden önce sonuçlandırılamadığı görülmektedir. Diyelim ki öğrenci final sınavı için maddi hata dilekçesi verdi, bir ay sonra da bütünleme sınavı var; maddi hata incelemesi talebi bazen bütünlemeden sonra bazen de bütünlemeye az bir zaman kala sonuçlandırılmaktadır ki bu da anlamsız olmaktadır.
Aslında en ciddi rahatsızlık sınav kâğıtlarının adil okunmamasından kaynaklanmaktadır. Öğrenciye göre muamele, sınav kâğıdının okuyan akademisyenin moduna ve keyfine göre muamele, sınıfta bırakma/geçirme barajına göre muamele derken öğrenciler Nazi kampındaki Yahudiler gibi muamele görmektedir.
Bilirsiniz ben somut örnekler vermeyi severim. Kulağıma gelen ve duyar duymaz şok olduğum öğrenci kıyımı efsanelerinden birkaçını anmak istiyorum. Böylelikle ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde açılan ilk fakülte olmakla sadece hukuk eğitiminde değil üniversite eğitiminde özel bir yere sahiptir. Cumhurbaşkanı dâhil çok sayıda üst düzey mezun vermiştir ve ne ilginçtir ki Türkiye’deki yazar ve şairlerin kabaca yarısı Ankara Hukuk mezunudur. Örnekleri işte bu meşhur Ankara Hukuk’tan vereceğim.
Vaktiyle Çevre Hukuku dersi bu okulda 3’üncü sınıfta zorunludur ve dersin hocası sınavda serbest olan Çevre Hukuku adlı kitabının falanca sayfasındaki falanca satırındaki konunun açıklanmasını ister. Öğrenciler harıl harıl yazarlar ama sonuçta bütün öğrenciler çok düşük notlar alırlar. Mevzu sonradan anlaşılır. Meğer hocanın kitabı sınavdan günler önce yeni baskısını yapmıştır ve bu sebeple sayfaların yeri değişmiştir; yeni kitabı edinmeyen öğrenciler ise bir nevi tuzağa düşerek hoca tarafından cezalandırılmışlardır.
Yine Ankara Hukuk’ta bu sefer 2’nci sınıfta zorunlu olan Borçlar Hukuku dersinde hoca kırmızı kalemle yazılı anahtar cevap kâğıdını kaybeder, bulamaz. Harala gürele ararken bir de ne görsün, meğer anahtar cevap kâğıdı öğrencilerin sınav kâğıtlarının arasına karışmıştır ve hoca farkında olmadan kim bu sınavda kırmızı kalem kullanan aptal diyerek kendi anahtar cevap kâğıdını da okumuş ve 100 üzerinden 60 vermiştir. Sonra da bunu bir ders esnasında gülünç bir anı olduğunu düşünerek öğrencilerle paylaşmıştır.
Ankara Hukuk’la ilgili binlerce hoca kıyımı anekdotundan bir diğeri de şu anda HDP milletvekili olan bir hocanın 4’üncü sınıfta zorunlu olan Genel Kamu Hukuku dersinin sınavında öğrencilere klişe olmuş filmlerden birini anlattırmasına ve öğrencilerin de aşağı yukarı aynı bahisleri yazmasına rağmen her bir öğrencinin çok farklı ve genelde çok düşük notlar almasıdır. Yani ders geçmek tamamen öğrencinin bahtına ve hocanın inisiyatifine bırakılmıştır.
Bu kadar örnek yeterlidir diye düşünüyor ve Nurdoğan Rigel vakasına dönmek istiyorum. Nurdoğan Rigel, suçludur, hem de mahkeme kararıyla suçludur. Ve ne yazık ki bu tür vakalar üniversitelerde hemen her gün yaşamakta, binlerce üniversite öğrencisinin yılları çalınmakta, umutları söndürülmekte hatta hayatları kaydırılmaktadır. Nurdoğan Rigel vakası çok önemlidir çünkü ilk defa bir üniversite hocasının sınav kâğıdına verdiği haksız puan bir başka hocanın (bilirkişinin) incelemesi ile tespit edilerek düzeltilmiştir. Normalde akademi camiasında geçerli olan düşünce, “hocaların sınav kâğıtları dava konusu edildiği zaman bir başka hocanın verilen notu asla değiştiremeyeceği” şeklindedir. Bu düşünce, bir tabuya dönüşmüştür. Söz konusu tabunun yıkılması için çok önemli bir adım atılmıştır ama gerisi mutlaka gelmelidir. Bu minvalde gerek idarî hâkimler gerekse bilirkişiler daima ellerini vicdanlarına koyarak, Allah’tan korkarak hareket etmelidir.
Kafasında soru işareti kalanlar için yazımı Nurdoğan Rigel hakkında Ekşi Sözlük’te paylaşılmış bir yorumla tamamlamak istiyorum. “Ursard” rumuzlu kullanıcı, 3 Eylül 2002 tarihinde saat 17:08’de aynen şunları yazmış:
“İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi. 90-93 yılları arasında okulun iyi hocaları arasında yer alan Rigel, 93 yılı finallerinde 3 öğrenciyi kopya çekme suçuyla yüce divana sevk etmiş ve neredeyse tüm 3. sınıflara 0 vererek bütünlemeye bırakmıştı. Söz konusu sınavın test usulü olduğunu da vurgulamak gerek sanırım. Yapılan sorgulama ve araştırmalar sonucunda 3 öğrenci suçsuz bulunup aklanırken, Rigel'e okul yönetimi tarafindan ihtar verilmiştir. İşte o vakitten sonra Rigel; okula küsmüş, kara melek olup çıkmıştır.
Muhammed GÖMÜK
TAYDER Başkanı
28/8/2019
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.