Trump olayı ve diğer meseleler
Belki(!)... Biraz gecikmiş bir yazı oldu: mazur görün. Bir alıntı ile başlayalım: "Trump'ın önce şakadan bir aday, sonra muhalif kalabalıkların sözcüsü, oradan gülünç bir ihtimal ve son olarak başkan olması ne yazık ki onu daha aklıselim düşünmeye itmedi. Yaşananların şaşkınlığını üzerinden atar atamaz kendini yeniden yarattı ve başkan olmasının başından beri kaçınılmaz olduğuna kendini inandırdı." Bu satırlar, yılın başında piyasaya çıkan ve kısa zamanda çok satanlar arasına giren ABD'li gazeteci Michael Woff'un Fire and Fury: Inside the Trump White House (Ateş ve Öfke: Trump Beyaz Saray'ın İçyüzü) kitabından. Kitap oldukça ilginç konular etrafında dönüyor. Ancak Trump gibi olasılık dışı bir adayın ABD Başkanı olması ve gerçekleşen bu olasılık dışı olasılığın Trump'ı dahi en başından beri ben zaten başkan olmak için yaratılmış noktasına getirmesi dışında başka sonuçlar doğurduğuna da dikkat çekiyor Woff kitabında, Trump'ı en başından beri ciddiye almayan Rupert Murdoch'ın seçim sonrasında, Beyaz Saray'ın yeni sahibi ile yaptığı ilk görüşmeden sonra Trump hakkındaki görüşlerini değiştiğini yazıyor.
Bir parantez açmak lazım (2016'da ABD'deki seçim sürecinde Türkiye'deki pek çok köşe yazarı Obama yönetiminden de kaynaklanan nedenlerle Hilary Clinton'ın karşısında Donald Trump'ı desteklemenin mantıklı olacağını yazdı. Trump gibi aklı dışı ve Murdoch'ın dahi son ana kadar ciddiye almadığı bir olasılığın Türkiye açısından hayırlara vesile olacağını düşünmek, en iyimser tablo gibi sunmak bazı köşe sahipleri için "zaten Trump seçilemeyecek ama en azından dış politikada yazıyoruz işte" demek olarak da yorumlanabilir. Veyahut ta Kasım 2016 yaklaştıkça başta FETÖ ve Suriye krizi konular da Clinton'ın Obama'nın takipçisi olacağı görüşünde olanlar için en azından Trump, Türkiye'ye yeşil ışık yakacak ve işbirliğine yatkın bir imaj çizme umudunu taşıyordu.)
Parantezi kapattıktan sonra- toplum ve siyaset bilimci Wright Mills'in İktidar Seçkinleri kitabında formülleştirdiği -50'li yıllardan beri az çok değişerek bugüne ulaşan- ve ABD'deki 'asıl iktidarı' veren çok ayaklı yapıdan bahsedelim: Mills, ABD'deki sistemin tek başına Başkan ve Kongre'den ibaret olmadığını siyasilerin dışında da iktidara ortak olan yapıların bu süper gücün politikalarını belirlediğini yazar. Asker ve sivillerden oluşan üst düzey bürokratların yanı sıra, "ultra-mega" zengin işadamları, büyük medya sahipleri, düşünce kuruluşları ve bazı STK'lar -ki çoğu iş çevreleri ile medya kuruluşları tarafından desteklenir- ABD'deki siyasetin işleyişinde etkin biçimde rol alır. Federatif bir devlet olarak Birleşik Amerika'da Dışişleri, FBI, CIA ve Pentagon'da devlet içinde Başkan'a rağmen geniş otonom yapıya sahip kurumlardır. Çoğunlukla üst ya da çatı politikalar, bu mercilerin hepsinin ya da en azından çoğunluğun onayı olmaksızın gerçekleşmez; çoğu kez de Başkan değişse dahi bazı temel politikalarda köklü değişliklere gidilmez.
Trump'ın ilk başlarda ABD'deki kurulu düzene bir tehdit olduğunu varsayanlar, gerçek muktedirlerin "iktidar seçkinlerinin" Trump'a karşı tavır alacağını yazdı. Gerçekten de Trump karşısında yekpare olmasa da geniş ölçekli cephe olarak bazı muktedirlerin bir tavır aldığını gördük. Trump, dünyanın en büyük medya patronun onun hakkındaki görüşlerini değiştirmesi kadar, Murdoch'un geleneksel olarak Cumhuriyetçileri desteklemesinin de bir avantajı olarak sağ medyayı yanında buldu. Ancak CNN başta olmak üzere ABD medyasının büyük bir bölümü -ki uluslararası saygınlığı olan kısmı- onula kavgalı, zaten Trump'da bu medya kuruluşları ile kavga etmek istiyordu. Bunun sağladığı oy potansiyelini görmüştü.
Trump'ın her geçen gün daralan kadroları, halen Pentagon ve CIA'de destekçi bulabiliyorken; Dışişleri Bakanı, Dışişleri bürokrasi ile büyük kavganın içine girmiş durumda. ABD'deki asıl iktidar alanı içinde var olan Trump çatlağı, Trump'a İran'a müdahaleden Kuzey Kore ile müzakerelere, AB ve Çin'e vergi yaptırımından Türkiye ile yaşanan krize varıncaya değin hem devlet içinde hem de devlet dışındaki mücavir alanlarda yeni müttefiklere bulma imkânı da veriyor. Aynı zamanda alabildiğince keyfi davranan Trump, ülkesinde -oy manasında- destekçilerini de kaybetmeye devam ederken, başlarken yaptığımız altındaki gibi kendini ben Başkan olmak için doğmuş mantığı içinde görerek; her geçen gün mantık sınırlarının dışına çıkmaya devam ediyor.
Trump, Suriye'de YPG'nin desteklenmesi konusunda Pentagon'dan yana taraf aldı. FETÖ ile mücadelede ise elini taşın altına koymadı. Son kriz öncesinde Türkiye ile olan ilişkilerden memnuniyet duyduğunu dile getirmişti. Sonra Rahibi mesele ederek, Türkiye karşısında beklenmedik demek ne kadar doğu bilmiyorum ama yapması muhtemel hamleler yaparak ilişkileri hiç olmadığı kadar zorladı. Fakat ABD'de devlet oluşturan yapıların ve kurumların hepsi de Trump ile aynı kanaatte değil; Pentagon, Türkiye ile yaşanan krizin derinleşmesinin endişe verici olduğunu düşünüyor. Bir başka husus ise yaklaşan ara seçimler, bu seçimlerde sonuç değişirse yani ABD'de Kongre (Senato ve Temsilciler Meclisi) çoğunluğu Demokratlara geçerse Trump'ın görevden alınması da bir seçenek olarak masada duruyor.
Trump'ın Türkiye karşısındaki tutumu da Filistin konusundaki tavrı da seçime yönelik izler taşıyor. Kadrolarının daraldığını söylemiştik. İktidarını yitirme pahasına bazı sert çıkışlar yapmaya devam ediyor Trump. Ancak Trump olayı, Türkiye'de sadece Trump'la sınırlandırılıyor. Bu olay, diğer meselelerden müteşekkil bir olguyu veriyor. ve diğer meselelerden bağımsız olarak ele alındığın da geriye anlık bir olay olarak kalır.
Olayları, olguların önüne koyarsak, günübirlik anlamlar kalır elimiz de; oysa olgulara bakarak konuşmak bize daha geniş bir bakış açısı kazandırır. Trump önümüzdeki olaylardan sadece biri -ama ne olay orası ayrı mesele- ancak Trump ile başlayan pek çok olay anlaşılan o ki bize orta ya da uzun vadede başka sonuçlara gebe bir dünya vereceğe benzer.