Tesettür nedir?
Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarına bürünsünler. Onların (iffetli kadınlar olarak) tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur…” Nitekim Resulullah -sallâllâhu aleyhi ve selem- Efendimiz, Hazret-i Âişe’nin kardeşi Esmâ’nın ince bir elbise giydiğini görünce başını çevirmiş ve: “Ey Esma! Bülûğa erdikten sonra kadınların, -yüzüne ve eline işâret ederek- şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz” buyurmuştur.
Kadınlar; el, yüz ve ayakları hariç bütün vücutlarını, erkekler de diz kapağı ile karın arasını örtmelidirler. Mahrem yerlerini gösterecek kadar ince, vücut hatlarını belli edecek kadar dar elbise giyilmemelidir. Bunun dışında, her erkek ve kadın, mahrem yerlerini örtmek kaydıyla, şahsî ve mahallî zevkine, kültürüne, şart ve imkânlarına göre giyinebilir. Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sadece süslenmek için giyinen, dışarı çıkarken câzip ve dikkat çekici kıyafetler kullanan ve vücut hatlarını belli edecek şekilde dar ve şeffaf elbiseler giyen kimseler hakkında “giyinmiş çıplaklar” tâbirini kullanmıştır.
İnsanoğlu, Allah Teâlâ’nın lûtfettiği insanlık şeref ve haysiyetini muhâfaza edebilmek, yani vakar, hayâ ve ciddiyetini koruyabilmek için örtünmeye mecburdur. Örtünmek, yaratılıştan gelen hayâ duygusu ile doğrudan alâkalıdır. İnsana mahsus bir keyfiyet olan hayâ ise îmandan bir şubedir. Kadının örtünmesiyle kadınlık şahsiyeti korunmaktadır. Kadın, örtüsüyle karşısın¬dakine bir zarâfet ve nezâket hissi vermektedir. Aksi hâlde kadın, nefsânî arzuları tahrik eden bir şehvet vâsıtası hâline getirilmiş olur. Bu ise onun şahsiyet ve haysiyetini ayaklar altına alarak annelik vakârını zaafa uğratır.
Günümüz de küçük yaşlardaki kızlarımızın da giyim kuşamlarına dikkat etmek büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Zira darb-ı meselde ifade edildiği gibi; “Ağaç yaşken eğilir.” Bu sebeple “Henüz yaşı küçüktür” denilerek âdâba uygun olmayan giyim-kuşam ve davranışlar, asla göz ardı edilmemelidir. Zira bunlar zaman içinde alışkanlık hâlini alır. Daha sonra o yanlışlardan kurtulmak da çok zor olur. Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sadece süslenmek için giyinen, dışarı çıkarken câzip ve dikkat çekici kıyafetler kullanan ve vücut hatlarını belli edecek şekilde dar ve şeffaf elbiseler giyen kimseler hakkında “giyinmiş çıplaklar” tâbirini kullanmıştır.
Hayâ ve iffet, insanı ahlâka aykırı her türlü fenalıktan koruyan ve onu kötülüklerden ayıran bir perdedir. O perdeyi yırtan bir kimse, günah bataklığında boğularak perişan olmayı peşinen kabul etmiş demektir. Zira Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi; “Hayâsı gidenin kalbi ölür.” Zahiren canlı, lâkin manen ölmüş bir kalp ile de Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak asla mümkün değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.