Taşıma su ile değirmen dönmez
Son birkaç aydır ülkemizin hatta dünyanın gündemini kısmen de olsa belirleyen Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sisteminin anlaşmasının nerdeyse bitmek üzere olduğunu biliyoruz.
Uzun menzilli hava savunma sistemi nedir, neden gereklidir bunun üzerinde duralım. Öncelikle füzeleri tanıyıp daha sonra konumuza devam edelim. Değerli okurlar bu füzeleri üretme kabiliyetine sahip hepinizin malumu birkaç ülke var. Hali hazırda bunlardan ABD sözümona bizim NATO müttefikimiz ( O zaman nasıl oluyor da PKK’ya silah veriyor dediğinizi duyar gibi oluyorum ) ve elinde yıllardır bizi yalvartıp yalvartıp parasıyla bile vermediği PATRIOT füzeleri var. Diğeri ise 2006 yılında çeşitli sebep ve baskılarlar ihalesinden vazgeçtiğimiz Çin üretimi FD2000 ve füze savunmasında bazı NATO ülkelerinde de bulunan ve bize zaman zaman tehdit için kullanılan ve etrafımızda birçok ülkede bulunan Rusların S300, S400 füzeleri. Peki bu füzeleri bu kadar çekici kılan şey ne, daha doğrusu biz bu silaha sahip olmayı neden bu kadar istiyoruz? Efendim çeşitli sebepleri olsa da ( siyasi, ekonomik) ülkemizin üzerinde yaşadığı coğrafyanın önemi büyük. Her ne kadar yüzyıllar öncesinde kullanılan İpek Yolu kadar önemli olmasa da Orta Doğu’ya olan yakınlığımız ülkemizi bir hayli dikkate değer bir noktaya getiriyor. Bunun içindir ki öncelikli olarak sınır güvenliği ihtiyacı ta Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Devleti’nden bu yana Anadolu toprakları için her zaman ilk sıralarda yer almaktadır. Hepinizin malumu o zamanlarda bu görevi Uç Beyleri yürütüyordu. Günümüzde ise teknolojinin de gelişmesiyle bu görevleri ateşlendiği noktadan kilometrelerce ötesini vurabilen füzelere bıraktı. Ayrıca bu füzeler sadece sınırları değil hatta ve hatta özellikle ülkelerdeki stratejik hedefleri korumaya yarıyor. Şimdilerde orduların sınır ve iç güvenliği için salt bu silahla sınırları koruduğu söylenemez. Ancak bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise bu silahları yapacak ya teknoloji yok ya da büyük ülkeler bunları başkalarının yapmasına müsaade etmiyor. Biz de ne yapalım satandan alalım. Gerçi ona bile müsaade etmiyorlar ama.
Gelelim konumuzun esas kahramanı Rus yapımı S400lere, bu füzelerin tercih edilmesinde Suriye’de halen devam eden iç savaş, Esed’in ve İran’ın sahip olduğu uzun menzilli füzeler ülkemizin çok acilen hatta ve hatta çok geç kalınmış bir savunma sistemidir. Füzelerin diğer rakiplerine nazaran tercih edilmesinin hem balistik silahlara hem de hava araçlarına olan uzun menzildeki kabiliyetinin yanında son dönemde, özellikle de 15 Temmuz sonrasında belirginleşen Türkiye-Rusya yakınlaşmasının etkisi olmadığını söylemek anlamsız olur. Ancak siyasi yakınlaşmanın neticesinde alınan ürünün basit, adi bir ürün olmadığı da aşikâr. 2006 yılında bize uzun menzilli füze satım ihalesini kısmen kazanan Çinliler, şu sıralar ülkelerindeki seçimlere malzeme yapmak için ülkesinde yaşayan 3 milyona yakın Türk vatandaşını hiçe sayan ve bugüne kadar gelen bütün dostane ilişkileri bir tarafa bırakan Almanlar, yanı başımızda adaları pervasızca gasp etmeye çalışan ve “Türkiye yüzünden battık” diyen Yunanlılar bu uzun menzilli füze savunma sistemlerine sahipler.
İşin garip tarafı ise NATO müttefiki olan ülkemizin ittifak içinden gerekli desteği bulamayarak, kendisine karşı kurulan ittifakın üyelerine kendi füzesini satan Rusya’dan destek bulması. Batı her alanda gösterdiği ikiyüzlü tutumu burada da sergileyerek Türkiye’yi sırf Müslümanlar egemen diye dışlamaya devam ediyor.
Diğer husus ise ülkemizin körfez savaşlarından yeterince ders çıkaramayıp şu ana kadar kendi orta ve uzun menzilli savunma sistemlerini yapamamış olmasıdır. Bu konuya ise başka bir yazımda daha detaylı olarak değineceğim.
Bugünkü yazımızın diğer bir ana unsuru da alınacak olan füzelerin dünyanın dört bir tarafını tedirgin etmesi. Tartışmaların en başında ise S400lerin NATO hava savunma ağına bağlanamayacağı, bağlansa bile çok maliyetli olacağı dost ateşi durumlarının yaşanacağı konuları ele alınıyor. Haklılık payları olduğu da doğru ama aynı sorular ve eleştiriler Almanya ve Yunanistan’a yapıldı mı, yapıldıysa sonrasında çözüm ne oldu, bu ülkeler NATO üyesi olmalarına karşın nasıl kullanabiliyorlar? Biz de bu soruların yanıtlarını merak ediyoruz. Aslında onlarda her soruya verecek cevap hazırdır.
Aynı kara propaganda yine ülkemize yapılmakta ve yapılacak nükleer santraller için yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Hiçbir ülke ABD’nin Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve Çin’in elindeki nükleer santralleri ve füzeleri konuşmaya hakkı yok, daha doğrusu konuşturmuyorlar. Bunlardan İngiltere hariç hepsinin karasal alanı ülkemizinkinden büyük yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok para, yatırım, enerji, kaynak sahibiler ama yapmıyorlar. Ben buradan onlara ve onlar gibi düşünen herkese çağrıda bulunuyorum bu santraller doğaya bu kadar zarar veriyorsa ki veriyor ‘bu konuda ben de hemfikirim ama enerji çok önemli bir kavram’ ülkelerinde 1 er tanesi kalacak şekilde diğer bütün santralleri kapatsınlar.
Ülkemizde çok geç kalınmış başarılı adımlar atılıyor. Bu ülkenin varlığı bize komşu bütün coğrafyalar ve gönül komşularımız için de hayati önem taşıyor. Gönül ister ki dünya barış içinde yaşayan insanların olduğu bir gezegen olsun. Ama değil bu da sizi her duruma karşı tedbirli olmayı gerektiriyor, başlığımda da belirttiğim gibi taşıma su ile değirmen dönmez, baştan beri anlattığım bu savunma teknolojilerini bizim kendimizin üretiyor olması lazım. Tamam barış içinde yaşamak istiyoruz ama barışın teminatı maalesef bu silahlara sahip güçlü devlet olmakta yatıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.