Sosyal med cezir
Sosyal kelimesi milletçe çok aşina olduğumuz bir kavram. Çok sosyal bir millet olduğumuzdan kelli bu kelimeyi sıfat olarak kullanmaya bayılıyoruz. Hepimiz sosyal mühendisiz, hepimiz sosyal sınıflandırmaya karşıyız, hepimiz sosyal kariyer peşindeyiz.
Her şey tamamdı, bir sosyal medyamız eksikti, çok şükür o da oldu. Ama ben bu sosyal medya olayını “sosyal med cezir” olarak tanımlamak istiyorum. Çünkü inişleri var, çıkışları var; iyilikleri var, kötülükleri var; faydaları var, zararları var… Bu arada Türk Dil Kurumu’na atıflar yaparak med cezir değil metcezir olacak diye sakın beni düzeltmeye kalkışmayın, sumsuğum serttir. Türk Dil Kurumu, maalesef en az sosyal medya kadar tartışılmalıdır bu ülkede! Med ceziri “metcezir” yapan zihniyet, yarın Muhammed’i de Muhammet yapar! Pekâlâ bu kabul edilebilir mi, asla! Neyse konumuza dönelim, konumuz çok önemli!
Değerli okurlar, bilirsiniz, herkesin söylediğini söylemekten sıkılırım, ezber bozmayı severim. Ol veçhile meseleyi tam orta yerinden yarmak istiyorum: Sosyal medya, siyonist odakların toplumları dönüştürmek için kullandığı çok elverişli bir enstrümandır.
Siyonist odakların neyi kastettiğimi beni takip edenler çok bilir. Tovistock, Bilderberg, İlluminati gibi birçok siyonist organizasyondan bir terör örgütü olarak bahsetmiş ve siyonizmi de çatı terör örgütü ilan etmiş mangal yürekli biri olarak artık daha detaylara inmek, iddialarımı daha çok somutlaştırmak istiyorum. Bu durumda sosyal medyaya girmemek olmaz. Logosu masonların eteğiyle aynı olan gmail’den tutun da dünya çapında popüler her türlü sosyal paylaşım sitesine kadar sayısız sosyal medya aygıtında siyonizmin mührünü görürsünüz.
Şu soruyu soracağınızı tahmin ediyorum: “Siyonizm, sosyal medyayı nasıl kullanıyor da toplumları istediği şekilde dönüştürebiliyor?”
Bunun cevabını en isabetli şekilde verebilmek için toplumsal dönüştürme meselesini deşmeliyiz. Son on-yirmi yılda, yani sosyal medya hayatımızın her alanını işgal ettiğinden bu yana nasıl değiştik? Çok ilginçtir, bir defa asosyal olduk. Çocuklarımız özürlü gibi ya da cin çarpmış gibi kafalarını gün boyu ekrandan kaldırmıyorlar. Bu ekranın adı önce televizyondu ve derdik ki “sakın ola bir metreden fazla yaklaşmayın, gözünüz bozulur”… Televizyonun ruhuna Fatihalar okuyalı yıllar geçti. Masaüstü bilgisayarların kemikleri çürüdü. Dizüstü bilgisayarları ise tabutlara koyduk, gömmek için kabristana doğru yola çıktık. Elde var dokunmatik cep telefonları… Ekran derken kastım bunlardı. Ama birkaç yıl sonra nasıl bir ekranın içinde kaybolacağız doğrusu bilemem.
Cep telefonunda ne var ki bizi böylesine içine çekip hapsediyor? Ne olacak, sosyal medya var..! Sosyalleşiyoruz adı altında tüm insanlığı asosyalleştiren; birbiriyle konuşamaz, yanındakiyle iletişim kuramaz, hür iradesiyle özgün fikir üretemez hâline getiren sosyal medya… O onu eklemiş, bu bunu dürtmüş, şu da şunu engellemiş, vah vah vah…
Aslında çok da küçümsememek lazım. Düşünün, çok önemli bir şey paylaşıyorsunuz ama sadece bir iki kişi beğeniyor. Ondan sonra Momo’lara gel… Ya da binlerce takipçiniz var ama doğumgününüzü sadece üç beş kişi kutluyor. Nasıl da zehir zıkkım oluyordur o doğumgünleri, vah vah vah…
Hepsini geçtim, kendi hâlinde elemanın (yurdum insanının) beş on tane arkadaşı veya beş on tane takipçisi var… Tutuyor bütün önemli gün ve gecelerde tüm insanlığa sosyal mesaj veriyor. “Kıymetli halkımın bayramını tebrik ederim” diyor. Bir ülkenin cumhurbaşkanı sandığınız bu vatandaşı bayram günü evinde ziyaret etseniz ya misafirlerin ayakkabılarını düz çevirmekle meşguldür ya da evin camlarını taşlayan mahalle çocuklarını kovalamakla…
Kimisi de kabadayıların kabadayısıymış gibi yer altındaki ve yer üstündeki bütün babalara ayar veriyor. “Artık canıma tak etti, sokakları zalimlere dar edeceğim, mazlumların öcünü alacağım” diyor. Varsanız, yanına gitseniz, ecic bücüc bir çocuk; suluğu boynunda, beslenme çantası elinde, terlik fırlatmak için nişan alan annesi hemen arkasında…
Toplumsal dönüştürme projesini biraz eksik anlattım. Kısaca şöyle diyeyim: Toplumu ahlaksız, saygısız, sevgisiz, bilgisiz ama her şeye rağmen muhteris kifayetsiz yapmaya toplumsal dönüştürme diyoruz. Bireyler bu duruma geldikleri zaman siyonist ağababalarının bir tıkla kumanda edebileceği mankurtlara dönüşmüş oluyorlar. Bunlar arasında özellikle pornografiye değinmek gerekir. Biliyorsunuz ki mason medyada cinsel sapıklığın, teşhirciliğin, terbiyesizliğin ve müstehcenliğin adı “cesur giyimdir” ya da “cinsel özgürlüktür”. Bu şeytani bakış açısının uygulama alanı ise sosyal medyadır. Her türlü cinsel içeriğe çok kolay ulaşan her yaşta birey, hâliyle müstehcenlik deryası içinde boğulmaya ama boğulduğunun farkına varamamaya başlamaktadır. Normalleştirilen cinsel terbiyesizlik neticesinde sayısı kestirilemeyecek kadar çok potansiyel cinsî sapık aramızda gezmekte, toplum zıvanadan çıkmaktadır. Alın size toplumsal dönüştürme… Bir fahişenin iletişim bilgisine erişmek için bilgisayarda sadece bir tıklama yapmanız yeterli, demek ki “fuhuş” denen mefhum hepimize bir tık yakınlıkta! Bir de madalyonun tersinden olaya bakın: Fuhuş bataklığına düşmek o kadar kolay ki sadece bir kere tıkla! Tabii bu arada sosyal medyanın eniştesi olan yazılı ve görsel medyaya göre artık fuhuş diye bir şey yok. Bunlar hep cinsel özgürlük, birine fahişe demekse zaten suç!
Lâkin şu bir gerçek ki sıktığı taşın suyunu çıkaran milletimiz, sosyal medyanın da suyunu çıkarmıştır. Bizde her vatandaşın bir defa her sosyal medya sitesinde en az üç dört hesabı var. Bu şekilde kendi kendinin doğumgününü kutlayanları bilirim. Bir arkadaşım anlatıyor; iş olsun kadın namıyla hesap açmış, afilli bir de resim koymuş, ondan sonra da hiç ummadığı kerli ferli adamlardan, hatta bizzat evli olduğunu bildiği yakınlarından evlenme teklifleri yağmaya başlamış. Bizim milletin sosyal medyayı getirdiği nokta tam olarak budur. Ve bu da üst akıl dediğimiz siyonizmin çok da hoşuna giden bir durum değildir. Bir defa sağlıklı veri elde etme, açık istihbarat toplama planları suya düşmektedir.
Sosyal med ceziri biz çok sevdik. Denize karşı hamakta sallanmak gibi bir şey… Ya da bir kedinin kuyruğuna bir kâğıt yapıştırıp fırıl fırıl dönmesini izlemek gibi… Bizim millet için harika bir oyuncak. Yüznumarada, banyoda, yolculukta, okulda, evde, işte, aklınıza gelen her yerde oynanabilen keyifli bir oyuncak. Dolayısıyla sosyal medyayı bir oyuncak kabul edip bundan sonraki her türlü sosyal politikamızı, planımızı, projemizi, tedbirimizi bu realite doğrultusunda kurgulamalıyız.
Hepinize güler yüzlü şirin emojilerle ve çiçeklerle dolu günler dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.