Siz, Ey! Şeytanın çocukları!
Siz hiç onları gördünüz mü? Küçük minik elleri, sevgi dolu, umut dolu yürekleri, ışıl ışıl ışıldayan gözleri, pamuk gibi yüzleri, şefkat ve merhamet dolu kalpleri.
Siz hiç onları gördünüz mü? Gözlerinde boncuk boncuk yaşlar, ağlarken bile sessiz çığlık atan, başını okşayacak bir el arayan, gözler ağlamaktan “Kan çanağı” olmuş, hıçkırıklara boğulmuş,
Siz hiç onları gördünüz mü? Ölüm korkusu yaşayan, açlık, soğuk, yokluk, başlarını sokacak ne bir evleri ne de üzerlerine giyecek bir şey bulamayan, her şeyden, bütün olup bitenlerden habersiz, korkularından kaçacak yer arayan, tecavüze uğrayan, ne zaman elleri- kolları kopacak, kafası parçalanacak belli olmayan, derileri yüzülmüş, gözleri oyulmuş, canlı canlı ateşe atılmış SAVAŞIN ÇOCUKLARINI siz hiç gördünüz mü?
Siz, ey! Şeytanın çocukları!
Onların hiç mi hakları yok? Bütün dünya çocukları gibi, yemeye, içmeye, gezmeye, giyinmeye, eğlenmeye, okula gitmeye, anne- baba sevgisini tatmaya, gerçekten hakları yok mu? Sorun bakalım onlara ne istiyorlar? Nasıl bir hayat istiyorlar da bu hayatı yaşıyorlar veya bu hayatı onlara yaşamaya mahkûm ediyorsunuz? Niye? Neden? Niçin bu hayata mahkûm ettiniz? Ne adına, kimin adına?
Siz ey! Şeytanın çocukları!
En feci bir şekilde ölen, yaralanan sakat kalan çocuklarımızın dünyasına hiç girdiniz mi? Onların neler yaşadıklarını biliyor musunuz? Barış ve güven içinde yaşamak herkesten önce onların hakkı değil mi? Kim hangi hakla onların bu haklarını ellerinden alıyor, almaya kalkıyor, hangi hakla?
Barış içinde mutlu, güvenli bir hayat… Çok mu şey istiyorlar? Bunu onların elinden alan kafalara, cıvıklaşmış beyinlere, yaratıklara, ellerinde çocuk kanı olanlar, sizin kirli ruhlarınızı ancak cehennem ateşi temizler. “Özgür dünyanın çocukları” edebiyatını bırakın artık! Lanet olsun size!
Ey! Özgür dünya! Yazıklar olsun size ki, bu vahşete seyirci kalıyorsunuz. Yazıklar olsun size ki, onlara bu hayatı çok gördünüz, hayatlarını paramparça ettiniz. Yazıklar olsun size ki, her türlü işkenceyle öldürülen, tecavüz edilen, bedenleri parçalanan çocukları öldürenlere göz yumuyorsunuz.
Ey! Siz bu vahşete, bu canavarlığa karşı sessiz kalanlar! En az onlar kadar suçlu değil misiniz, ne farkınız var o yaratıklardan?
Peki ya siz şeytanın çocukları, bu çocukların ailelerini, annesini, babasını kardeşlerini yok ederken, öksüz yetim bırakırken, hiç mi ama hiç mi yüreğiniz sızlamadı, bu kadar mı ruhunuzu şeytana sattınız? Hangi hakla o masum günahsız çocukların hayallerini yıkıyorsunuz? ?Hayat haklarını ellerinden alıyorsunuz? Onların her damla gözyaşında bir gün boğulacağınız hiç aklınıza gelmiyor mu?
Gelsin! Savaşın çocuklarının ahı yerde mi kalacak sanıyorsunuz?
Beyni cıvıklaşmış, yürekleri kapkara, zifiri karanlık, ruhlarını şeytana satmış Şeytanın çocukları, siz hiç bir çocuğun özlemlerini, hayallerini dinlediniz mi, başını bir kez olsun okşadınız mı? Bir deneyin bakalım ne hissedeceksiniz?
Peki ya peki ya! O elleri kolları sizin attığınız bombalarla yok olan çocukları görünce neler hissediyorsunuz?
Öldürdüğünüz çocukların çığlıkları kulaklarınızı sağır etmiyor mu? Rahat uyuyor musunuz? O çocukların gözlerine baktığınız da, akıttıkları kanlı gözyaşları sizlere hiç mi bir şey anlatmıyor mu? Protez kol ve bacaklarla gezen, kanlar içinde yerlerde sürünen, en acımasız bir şekilde öldürülen, savaşın çocuklarından bir tanesinin bir kaç saniyeliğine sizin çocuğunuz olduğunu düşünün, ne hissedeceksiniz?
Biz söyleyelim, hiç bir şey hissetmeyeceksiniz! Çünkü siz şeytanın çocuklarınız.
Başlattığınız savaşlarla, siz hiç vatanından, evinden uzak bir çocuğun vatan hasretini dinlediniz mi? Evini özlemle hatırladığını işittiniz mi? onların evlerini başlarına yıkarken, vatanlarını işgal ederken ne elde ettiniz? Peki ya açlıktan ölen veya ölmek üzere olan çocukların, açlıklarını gidermek için bakmaya dahi iğrendiğiniz yiyecekleri yediklerine, hiç şahit oldunuz mu? Olun, şahit olun, olun da neler yaptıklarınızı görün.
Yüreğiniz, “Zerre” kadar sızlamaz biliyorum, çünkü siz, yüreksiz Şeytanın çocuklarınız!
Peki, peki ya! Her bomba düşüşünde kaskatı kesilen, korkudan konuşamayan çocukları hiç düşündünüz mü? Yaşadıkları acıyı, korkuyu tahmin edebiliyor musunuz? Edemezsiniz, çünkü siz şeytanın çocuklarınız!
Bomba sesleri ile uyanan, kalemi görmeden silahı gören, okulu görmeden kendilerinden büyük silahları ellerine tutuşturulan çocukları hiç gördünüz mü? Nasıl bir travma yaşadıklarına şahit oldunuz mu veya onları dinlediniz mi? Neler hissettiklerini, neler yaşadıklarını anlayabildiniz mi, savaşın çocuklarının hayatlarını hiç merak ettiniz mi?
Siz hiç çocukların kanlı gözyaşlarını, ser-sefil hallerini, ölüm ile burun buruna yaşadıklarını, sizin çıkardığınız savaşlar sonucu hayatta kalmayı başaran çocukların yaşadığı korku nöbetlerini, ruhunda ki patlamaları,
veya…. sahili vurmuş çocuk cesetlerini…. Gördünüz mü? Evet, gördünüz ve hiçbir şey hissetmediniz değil mi? Çünkü siz Şeytanın çocuklarınız!
Peki ya siz bu günahsız masum çocukları savaştan koruyamayanlar! Sizler ne diyeceksiniz? Söyleyecek bir sözünüz var mı? Yok değil mi? Şunu çok iyi bilin ki, sizde en az onlar kadar katilsiniz, canavarsınız, suçlusunuz.
SİZ EY ŞEYTANIN ÇOCUKLARI UNUTMAYIN! BİR GÜN MUTLAKA SAVAŞIN ÇOCUKLARI AYAĞI KALKACAK VE BÜTÜN BUNLARIN HESABINI SİZDEN TEK TEK SORACAK
KATLİAMLAR, SOYKIRIMLAR, YAŞANAN VAHŞET KARŞISINDA SESSİZ KALAN İSLAM DÜNYASI BU ÇOCUĞUN ÇIĞLIĞINA KULAK VER!
Topraklarınızı bize ödünç verin, ağlayamayacağınız günler için topraklarınızı bize ödünç verin,
Ödünç verin ve mevkilerinizde kalın.
Ey Müslümanlar ey Müslümanlar acılarınız hala acılarımızdır,
Savaşlarımız savaşlarınızdır,
Tufan sokağımızı su altında bıraksa, sokağınızda su altında kalacaktır.
Acı çığlıklarımız ufukları yarmakta, işitmiyor musunuz yoksa?
Ey Müslümanlar! Biz kardeş değil miyiz? Hani tevhit şemsiyesi bizi bir arada tutuyordu?
Biz acı çığlıklarla haykırırken, bazılarınız, “bizi rahat bırakın” diye bağırıyorlar!
Kaybolmamız sizi mutlu eder mi?
Kalplerinizin bizimle olmadığını bilmemiz ve aç kalmamız sizin hoşunuza gider mi?
Ey din kardeşim! Ne zaman kızarsın sen bana söyler misin?
Kutsallarımızın ihlal edilmesine kızmadıysan,
Haysiyetimiz ayaklar altına alınmasına kızmadıysan,
Onurumuz ölmüşse, kıyametimiz kopmuşsa ve hala kızmadıysan,
Bana söyler misin ne zaman kızarsın?
Duma’da Mushafların yakılmasına kızmadıysan, Zeynep tecavüze uğradıysa kızmadıysan,
Bana söyler misin ne zaman kızarsın?
Ve utanmadan bana açık açık söyle, Sen hangi ümmete mensupsun?
Yaşadıklarımız seni üzmüyorsa, hiç yorma kendini, hiç yorma kendini.
Bana söyler misin sen ne zaman kızarsın?
Ve utanmadan bana açık açık söyle, sen hangi ümmete mensupsun?
Yaşadıklarımız seni üzmüyorsa, hiç yorma kendini, hiç yorma kendini,
Sen bizden değilsin ve İslam ümmetine mensup değilsin!
Tavşan gibi yaşa, tavşan olarak öl!
İsmet TAŞ – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.