Siyaset devletle kısıtlı değildir
Siyaset, tarihsel süreç içerisinde bazı önemli değişimler geçirmiştir. Antik dönemden modern döneme uzanan tarihsel dönem içerisinde siyasetin kapsamında giderek bir genişleme meydana geldiği görülmektedir. Antik dönemde siyaset, şehir devleti (polis) ile ilgili işleri yürüten yurttaşların işiydi fakat yurttaşlar sadece erkeklerden oluşmakta ve kadınlar, köleler, yabancılar yurttaşlıktan ve dolayısıyla siyasetten dışlanmaktaydılar.
Orta Çağ’da bu durum değişmiş siyaset özerk varlığını yitirerek dine ve kiliseye bağlı bir faaliyete dönüşürken, erken modern dönemde özerk bir alan olarak ortaya çıkmış ve özellikle devlet yönetimi anlamında sınırlı kalmıştır. Modern dönemde ise bu alan daha çok genişlemiş ve siyaset toplumsallaşmaya başlamıştır. Kitleleri de ilgilendiren bir faaliyet alanı haline gelmiştir. Bu sebepten günümüz siyaset sosyolojisinde siyaseti sadece devlet kapsamında değerlendirmek yanlış olur.
Siyaseti iktidar olgusu noktasında değerlendiren R. Dahl siyaseti; “İnsanlar arasındaki otorite, iktidar ve egemenlik olgularını içeren ilişkilerin sürekli ve kalıcı bütünüdür.” diye tanımlıyor. Yine siyaset tanımlamasında birçok yaklaşımın sentezini yapan U. Beck, siyaseti hem toplum katında ve toplumsal ilişkiler çerçevesinde hem iktidar olgusunun eşliğinde var olan bir olgu olarak görmektedir. Diğer taraftan siyasetin devletle ilişkilendirilmesini de öngörüyor. Ancak bunların iki farklı siyaset anlayışına tekabül ettiğini vurguluyor.
Akabinde ise siyaset kavramının yanında alt-siyaset kavramını geliştiriyor. Alt-siyasetten kastın ne olduğu hususunda ise önce bireyselleşmenin tanımını yapıyor.
Ona göre bireyselleşme toplumdan kopma, bir başına hareket etme, insanlardan uzaklaşma anlamına gelmiyor. İlk anlamı, sanayi toplumunun yaşam tarzlarının tasfiyesiyle ilgili. İkinci anlamı ise bireylerin kendi yaşam öykülerini, kendilerini üretebildikleri ve sahneye koyabildikleri bir durumu ifade ediyor. Bu durumun ise sosyal devletle alakalı olduğunu belirtiyor. Ona göre sosyal devlet, bireyselleşmeyi hızlandıran bir faktör, ben merkezli yaşam tarzlarına zemin hazırlayan düzenlemedir.
Beck, siyasetin ve devletin, siyasetin ve siyasal sistemin bire bir eşit olduğunu savunmanın hatalı olduğunu belirtmektedir. Ona göre; sanayi toplumuna has siyasette siyasal sayılan, günümüzde siyasal olmaktan çıkabilmektedir. Bunun yanında o dönemde siyaset dışı sayılan günümüzde siyasal olabilmektedir. Bu sebepten eski alışkanlıklar doğrultusunda hareket edenler siyaseti hala bilinen kurumlarda aramaktadırlar. Oysaki siyaset Beck’in de alt-siyaset adını vermiş olduğu siyaset artık başka odaklarda yeşermekte, şekillenmektedir.
Siyasetin tarihsel süreç içerisinde çeşitli dönüşümlerden geçtiğini bütün toplumu kapsayan bir faaliyet olarak ortaya çıktığını belirtmiştik. Bundan dolayı da siyaseti sadece devlete içkin görmek anlamsızdır.
Günümüzde sadece devlet yapılanmasında siyaset yapılmamakta, toplum hemen hemen her kademesinde siyaset yapılmakta, politikalar konuşulmaktadır. Antropolojik araştırmalarını Kara Afrika toplumlarında yürütmüş olan G. Balandier, alan araştırmalarında elde ettiği neticelerde de devleti olmayan Afrika topluluklarında belirli bir siyasal örgütlenmenin olduğunu savunmaktadır. Bu demek oluyor ki devleti olmayan toplumlar dahi toplumsal ilişkilerini sürdürmekte siyasetten faydalanmaktadır. Siyaset olgusu evrensel bir olgudur. Sadece devletle de kısıtlı değildir. İçtimai hayatımızda da sık sık karşılaşabilmekteyiz. Hatta büyük bir zamanı ona ayırabilmekteyiz.