Sarı saçı, mavi gözüyle Mustafa Kemal
Bugün 10 Kasım.
Tam 79 yıl evvel, Cumhuriyetin babası Mustafa Kemal Atatürk, ebedi âleme intikal etti.
Giderken de, milletiyle omuz omuza verip oluşturduğu kocaman bir miras bıraktı hepimize.
Bu mirasa ne kadar sahip çıkıldığı ya da doğru anlaşıldığı ise tartışılır…
Malum, devletimizi kuran bu eşsiz adama ve annesine hakaret edenlerin sessiz sedasız salıverildiği günlerdeyiz…
Bugünkü meramım; siyasi amaçlarla manipüle edilen, geçmiş üzerinden daha da büyütülen ‘husumetçiliğe’ tuz biber olmak değildir.
Hiçbir zaman da olmadı ya, neyse.
***
Mustafa Kemal’in mirasının da dışında, sadece kendisiyle ilgili ufak tefek bazı şeyler paylaşmak istiyorum sadece.
Etten kemikten bir kahraman, peki ne kadar tanıyoruz onu?
1.74 boyunda bir adam. Siroza yakalanana dek 76 kilo. 43 numara siyah rugan ayakkabılar…
Atatürk soyadını beğenerek kabul eder fakat, ‘Ata’ ifadesini ve kendisine ‘Atam’ denilmesini katiyen sevmez.
En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır. Askeri okuldan kalma bir lezzettir onun için. Öyle pek yemekle arası da yoktur zaten.
***
Cumhurbaşkanlığını hep sıkıcı bulur. Köşkten ve protokolden sık sık kaçar.
Çaktırmadan halkın arasında karışırmış. Koruma ekibine her yakalanışında da, ‘Eyvah, yine geldi benim Azrailler’ dermiş.
Bir defasında yolda mahsur kalmış hatta.
Çankaya’da bir gece vakti çıkmış köşkten usulca, şoförünü almış sadece yanına…
‘Hadi çocuk, Konya’ya gidelim. Bakalım orada durum nedir?’
Mevsim kış, vakit gece… Araba saplanır kara, çamura… Mahsur kalırlar. Köylüye ulaşır, yardım alırlar…
***
En büyük hayalini biliyor musunuz? Dünya turuna çıkmak…
Ömrü vefa etseydi, Türk dili ve tarihine ilişkin çalışmalarını genişletmek maksadıyla dünya turu yapacaktı.
3-4 bin civarında kitap okuduğu tahmin edilir. Ama bir tanesi vardır ki, cephede bile yanından ayırmaz, sürekli cebinde taşır. Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’dur o kitap… Her gün rastgele bir sayfasını açar okurmuş…
Bir de küçük mercekli Kuran’ı vardır. Onu da göğsündeki cebinde taşırmış her daim.
Bir gün trene biner. Biletçinin milletvekillerinden para almadığını görür, sebebini sorar. Vekillerin trene bedava bindiği söylenince, o da söylenir, ‘Ne güzel halkçılık ama!’
***
Savaş meydanlarında gözünü kırpmaz ama onun dışında kan görmeye de dayanamaz. Hemen tutarmış…
Dans sever, türküye bayılır… Bazen eşlik eder bazen dinler…
Güreş tutkunu, binicilik ve atıcılık da çok başarılı, yüzmeyi de pek severmiş…
Kıyafetlerini hep kendi tasarlar…
Matematik ustasıdır. Hatta bir de geometri kitabı yazar. Geometrik terimleri Fransızcadan dilimize çevirir, çoğunu hâlâ kullanıyoruz.
Düzgün ve özenli bir Türkçesi vardır. Askerlik döneminde ise yazılı dilde ağdalı bir Osmanlıcaya şahit oluruz.
Askeri eğitiminde öğrendiği Fransızcasını ise yıllar içinde hayli geliştirmiştir. Akıcı ve zengin bir kelime hazinesiyle konuşur. Biraz da Almanca bilir.
***
Rumeli şivesi de vardır inceden. Selaniklidir nihayetinde.
Bazı kelimeleri telaffuz ederken, çıkıverir ağzından…
‘Çocuk’ ifadesini sık kullanması da bundandır.
Günlerden bir gün genç ziraat mühendislerini çağırır çiftliğe (AOÇ),
‘Anlatın bakalım bu iş tutar mı?’ diyerek rapor ister.
Gençler çekine çekine, ‘Burada bir şey yetiştirilmez Paşam’ der.
Çiftlik konusundaki ısrarında yanıldığını fark eder paşa.
Kendi kendine söylenmeye başlar, ‘‘Çiftçilik senin nene Mustafa, baban da mı çiftçiydi!’’
Sesi de toktur. Merak eden, rahatlıkla orijinal sesini bulup dinleyebilir internetten. Meclis konuşmaları mevcuttur.
***
Daha fazlasını öğrenmek isteyene de tavsiyemdir: Apır sapır konuşan gafiller yerine, sağlıkla kaynakları okusunlar.
Hoş, Mustafa Kemal’in üstüne yalan, iftira yürümez…
Onun büyüklüğü gün gibi ortadadır.
Ve yıllar geçtikçe büyümeye devam ediyor.
Sen, nur içinde yat Paşam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.