Psikologlar Neden Konuş(a)mıyor?
Koronavirüs salgın bir hastalık olduğu halde sadece sağlık çalışanlarının mücadele etmesi gereken bir durum değildir. Öyle olsaydı belki de pandemiye dönüşmez ve kısa sürede sonlandırılabilirdi. Tüm insanları ayırt etmeden etkileyen, 7’den 70’e herkesin sorumlu olduğu mücadele etmesi gereken bir durum. Ülkemizde ilk Mart ayında görülen hastalık yarım seneyi devirdi. ve biz halâ maskenin takılmasını konuşuyoruz. İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada 20 bin civarında izolasyonda olması gereken ama bu kurala uymayan insanlar tespit ediyor.
Geçenlerde koronavirüs olduğu bir günde 3 düğüne katılan bir kadını hepimiz izledik, okuduk. Başka bir şekilde gelinin annesi olan bir kişi koronavirüslü olduğu halde düğüne katılmış. Sebebi sorulduğunda ise, “Düğüne katılmasaydım, virüslü olduğum anlaşılırdı” demiş. Hepimiz çevremizde görüyoruz. Bu durumda olup da saklama gereği duyan, sanki suçlu gibi hisseden insanlar var. Oysa bu bir hastalık ve her an kapımızı çalabilir. Toplumumuzda oluşan bu algı belki de dikkat etmemizin önüne geçiyor. Peki bu algı nasıl yıkılır?
Burada tüm toplumu değil tüm dünyayı ilgilendiren bir olay var. İnsanlar, yanlış algılarla bir dizi hatalar yapıyor. İşte tam da bu yüzden salgında doktorlardan fazla konuşması gereken bir grup varsa onlar da psikologlar olmalı. Birey bazında ya da toplumsal olarak olayların psikolojik reaksiyonunu analiz edip çözümler bulmalı.
Televizyonlarda hep aynı isimler yerine bir tane de psikolog olmalı. Olmalı ki insanlar, akıl sağlığını kaybetmesin. Umutsuzluğa düşmesin. Hele de çocuklar için öneri veren bir televizyonun muhabiri olmasın. İnsanlar hep aynı kişilerin saçma sapan yaptıkları tartışmalardan bıktı. Savaşta, doğalda, dinde, tarihte, koronada, depremde hep aynı kişilerin öğüt vermesinden, kavga etmesinden sıkıldı.
Bilim Kurulu’nda psikolog var mı bilmiyorum. ama en azından bir tartışma programında olsunlar. İnsanların beden sağlığı yanında akıl sağlığına da dokunsunlar.