PARALEL YAPI ÇÖKERKEN
Aralık iki bin on üç ve sonrasında kamuoyu farklı bir yüzle tanıştı. Söz konusu gün Cumhuriyet tarihinde bir milattır. Geçtiğimiz aralık ayına gelinceye kadar mütedeyyin ve itikadı tam kesim, paralel yapıyı “dinî” bir grup, bir necat kapısı, dayanışma zümresi biliyor ve desteklenmesi gereken bir kale olarak kabulleniyordu. Böyle algılandığı için yerinde yüreğini yerinde kesesini açıyor, karşılıksız yardım ediyordu.
Ama iç yüzünü bilenler, bilerek örgütten sürekli uzak kaldılar. Bildiklerini paylaşmak yerine sükûtu tercih etti, şerlerinden emin olmak için sessiz kaldılar veya meramlarını ifadede bazı sembollerin arkasına saklandılar. Çünkü paralel yapı, eleştiriye tahammülü yoktu ve gerçekle yüzleşmekten asla hoşlanmıyordu. Eleştirileri cevaplamak yerine saldırma ve sindirme yöntemini uyguluyordu.
Başbakan Erdoğan ve Yardımcısı Bülent Arınç’ın paralel yapı vahametinin geç farkına varmaları ve o konuyla ilgili beyanları son derece manidardır ve bir kısım insanımızın düşüncelerini aynen yansıtmaktadır. “Kandırıldık!”
On yedi Aralık 2013 neden milattır? Çünkü o tarihe kadar paralel yapı, gerçek niyet ve amacını hiç olmadığı kadar gizledi ve kozasını ördü. Bu sayede son on yıl süresince Hükumetin desteği ile büyüdü, gelişti, saçıldı ve uluslararası bir şöhrete kavuştu. Gerek kamuda “hizmet” adı altında gizledikleri ve gerekse cennetten parsel satarak elde ettikleri birikimle devleti ele geçirmenin vaktini bekledi ve o zamanı yakaladıklarını zannettiler.
Hedefe tam yaklaşmışken karşılarına hükümet engeli çıkıyordu. Bu engeli yıkmaları gerekiyordu. Cumhuriyet tarihinde iktidarlar halk iradesi ile kuruluyor ama silahlı çeteler eliyle alaşağı ediliyordu. Hâlbuki şimdilerde hükümeti yıkmak için silahlı çete kurma imkânı kalmamıştı.
Başka bir yol ve yöntem bulunmalıydı. İlişkide bulundukları uluslararası kurumlar kendilerine akıl verdi. Hükümeti devirmek için adalet ve emniyet içinde çöreklenmiş bulunan kapı kullarını kullanarak ihtilal yapılmalıydı.
Önce emniyet sonra adalet teşkilatındaki zekâ özürlü bağlılarını kullandılar. Hükümet düşürülmeli ve idareyi ele almalıydılar. Çünkü arkalarında CİA ve MOSSAD gibi iki güçlü örgüt desteği vardı. Medya eliyle kamuoyu desteği hazırdı.
Siyasi iradenin önünde iki alternatif vardı. Ya paralel yapının taleplerine boyun eğecek, çekip gidecekti. Çünkü paralel yapının karanlık emellerini ve karanlık güçlerle işbirliğini sürdürerek hayat bulmasıydı. Veya paralel yapının iç yüzü deşifre edilmeliydi.
Memleket yararına ve siyasi otoriteye yakışanı ise ikinci şıktı ve öyle oldu. Aradan geçen yarım yıl süresince bunca rezalete rağmen hala tek tek deşifre olan rezaletlerini savunabiliyorlar. Basit deyimle kuyruklarını dik tutma çabasındalar. Mevzilerini yalanla, dolanla savunmaya ve korumaya çalışıyorlar.
Hükümet darbesi hazırlığı içinde her ayrıntı düşünülmüş, ezleke bile yazılmış. Başbakan Sayın Erdoğan için “Dönemin Başbakanı…” tabiri kullanılmaktadır. Başbakanın söz konusu fezlekeyi açıklamasına resmi yayın organları ve azat kabul etmeyen kapı kulu kalemleri eliyle hücuma geçtiler, yalanladılar. Ama geçen hafta olayın belgelerinin yayınlanmasından sonra nefesleri kesildi.
Bu son olay bile paralel yapının tükendiğini göstermektedir. Hiçbir yönleri karanlıkta kalmadı. Olayın bir başka üzülecek yanı, hala hücum ederken ve tezviratlarını sürdürürken bile Mukaddes kitabımızı ve Peygamberimizi kendilerine referans olarak kullanmaktadırlar.
Gelinen bugünkü noktanın en sevindirici yanı, güven veren bir yönetim var ve yaptıklarının hesabını vermek üzere sırasını bekleyen bir paralel yapı var. Saflar netleşti. Paralel yapıya hala destek çıkan saf bir kesim ise kararsızları oynamaktadır. Onların da gerçeği görmeleri için bize düşen dua etmek. Hala cennetten satın aldıkları parsel tapularının sahte olduğuna bir türlü inanmak istemiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.