Ozan Arif’in ardından…
Yalan dünya işte senden, aha geldim gidiyorum./ Gönül sevdiğine dargın, aha geldim gidiyorum. Böyle seslenmişti sevdiklerine…
Vefa bekledikleri, Ozan Arif vefat edince bile vefa edemediler. Birçok dava ve fikir adamımız gibi küs gitti. Ahde vefayı düstur bilmiş yiğitler haricinde tabutuna sırt veren olmadı. Ömrü boyunca doğru bildiğinin arkasında durdu, ozanca yaşadı, ozanca öldü.
Tarihimizde ve kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olan ozan; toplumun sorunlarını haykırandır, gelen nesile kültürünü taşıyandır. Hak sevgisini, halk sevgisini, vatan sevgisini, tabiat sevgisini nakış nakış sazıyla, sözüyle gönüllere işleyendir. Gerektiğinde derviş kadar yumuşak fakat bir yanlış gördüğünde toplulukların önünde arslan kesilendir. Kesesi bir başka dolanlar ancak “ozancılık” oynayanlardır. Tarih, Ozan Arif gibilerini şerefle yazacaktır.
Gençliğinde okullarda öğretmendi. Dönem iktidarının baskısı sonucunda milli ve manevi değerlerinden taviz vermediği için okul öğretmenliğini bırakmak zorunda kaldı, eline aldığı sazıyla, yürek öğretmenliğine başladı, milyonlar öğrencisi oldu,. 12 Eylül Amerikancı askeri darbe sonucunda gurbete gitti, vatanından uzakta sürgün hayatı yaşadı. Gurbet elde, annesine yazdığı şiirler yürekleri yakan türden... Ülküdaşlarına armağan ettiği şu dizeler de hâlâ kulaklarımda çınlıyor:
Aynı aşkla dolu idi içimiz/ Bu vatanı sevmek idi suçumuz/ Bir kaderin kurbanıyız üçümüz/O toprakta, sen zindanda, ben sürgün…
Bir neslin destanını yazdı, kızıl yıldızlı bayrağa karşı tevhidin ve hilalin ozanlığını yaptı. Milyonlarca ülküdaşımızın yüreklerini ısıttı. Saz onun elinde kılıçlaştı, ihanet dolu göğüslere saplandı. Bizi faize, fuhşiyata, haramlara mecbur bırakan sistemi eleştirerek “Bu düzende hayat ölümden beter, çağrımız İslam’da dirilişedir!” diye haykırdı. Kimimiz onun “Ölmez bu hareket, ölmez bu dava!” marşıyla uyudu. Kimimiz Erciyes dağını destanlarıyla inletti.
Seneler geldi, geçti. Yanlışları dile getirmekten yılmadı. Bedelini dışlanarak ödedi. Yıllarca marşlar, destanlar söylediği topluluklar bölündü. Gittikçe arttı yalnızlığı... Ozan Ünsal, Ozan Arif’in ardından şu dizeleri yazdı; “Bizler işkenceyle gelmedik dize, dostun tekmesiyle yamuluyoruz…”
Ömrünce nasihat nezdinde seslendirdiğin türküler gibi vefatın da nasihat oldu bizlere… Bizi büyüttüğün türküler çocuklarımıza emanet... Mekânın cennet olsun.
Ozan Arif’in Ayna adlı şiiriyle yazıma son veriyor, okurlarımızdan bu devrin belki son büyük ozanlarından olan Ozan Arif’e bir Fatiha’yı esirgememesini rica ediyorum.
Müslümanlık çünkü adımız bizim.
Adımız gibi mi tadımız bizim?
Eksik mi dedimiz, kodumuz bizim?
Fitnesiz, fesatsız duruyor muyuz?
İslam’ın şartı beş, İmanın altı,
Diyerek işleriz her türlü haltı.
Aklımıza gelmez toprağın altı.
Emaneti sağlam koruyor muyuz?
Esiri olmuşuz malın, servetin,
Zinanın, şehvetin, koyu gıybetin,
Vatanın, milletin, dinin devletin,
En ufak işine yarıyor muyuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.