OSMANLICA ÖĞRENMEK SADECE OSMANLICA ÖĞRENMEK DEĞİLDİR
1994 yapımı bilim-kurgu filmi Stargate (Yıldız Geçidi)’i sinema da izlediğimde beni en çok etkileyen sahne filmde ezilen halkın alfabesinin unutturularak onları okuma yazma bilmeyen adeta güdülen bir sürü haline getirildiği sahne olmuştu. Her Hollywood filminde olduğu gibi bu filmde de ezilen, cahil bırakılan bu halkı Amerikan askerleri kurtarmaya gider. Bunu da bir zaman makinası ile yüzyıllar sonrasına atlayarak yaparlar.
Batı dünyasının İslam dünyasına yaptığı en büyük kötülük onun alfabesini, giysisini ve yeme-içme alışkanlığını değiştirmesidir.
Bir Fransız, İngiliz 1000 yıl önceki atalarını eserlerini okuyabiliyorlar ama biz mezar taşlarındaki yazıyı bile okuyamıyoruz. Düşünsenize bir çocuğu ‘Bak deden burada yatıyor’ diye götüreceksiniz o da mezar taşında ne yazdığını bile okuyamayacak.
Edebiyat tarihinde bahsettiğimiz isimlerin %90’ı Osmanlıca yazmış ama siz o eserleri okuyamayacaksınız.
Biz bunun ceremesini hala çekiyoruz.
Yazıda asıl değinmek istediğimiz konuya gelelim.
Doğrusu bir sendikacı ve eğitimci olarak Milli Eğitim Bakanlığını, özellikle eski MEB bakanı Ömer Dinçer beyi birçok defa eleştirdik. Yanlışlıklarına işaret ettik çünkü ‘Nefisinizi temize çıkartmayın’ (Necm, 32) ayeti gereği kendimizi hatasız ve kusursuz bilmemeliyiz.
Fakat özellikle Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Hayrat Vakfı işbirliği ile açılan ‘Osmanlı Türkçesi’ kurslarından sonra bakan beyin cumhuriyet tarihinde ki en önemli işlerden birisine imza attığını gördüm.
Tamamen ücretsiz verilen Osmanlıca kursları ve Osmanlıca dersleri 900 merkezde devam edecekmiş. Netice de basında gördüğümüz kadarıyla kurslar yoğun ilgi gördü ve ilk mezunlarını verdi.
Daha çok yetişkinlere yönelik bu kursların müfredatı ve içeriği incelenerek gerekli düzenleme ile ilkokuldan itibaren her sınıfta verilmeli.
Harf devrimi ile bir gecede yüzbinlerce insan cahil bırakıldığı gibi kütüphanelerde de yüzbinlerce eser sahipsiz, okuyucusuz kaldı.
Eskiye ait olan her şeye modası geçmiş diye bakmamak lazım.
Alfabe gerilik yada ilericilik sebebi değildir. Japonca örneğinde olduğu gibi. Japonların alfabesi ya da dilleri için zor denilir. Fakat dillerini de yazılarını da bırakmamışlar maddi kalkınma açısından da herhangi bir sıkıntı yaşamamışlardır.
Ayrıca Hayrat Vakfı’nın girişimleriyle Microsoft Office’in dil seçeneklerine Osmanlıca’ da dâhil edilecekmiş.
Osmanlıca Office’e Osmanlıca sadeleştirme eklentisi de konacakmış. Bu hayırlı girişim Osmanlıcayı tozlu kütüphane raflarından alıp hayatın içine tedavüle sokacak hayırlı bir girişimdir.
Osmanlıcayı bu anlamda güncelleştirmek ve insanlara yakınlaştırmak lazım.
Hani dikiş-nakıştan mantar üreticiliğine her alanda kurslar düzenleyen Milli Eğitimin artık Kur’an ve Osmanlıca gibi kursları vakıflarımızın ve gönüllü eğitim kurumlarımızın katkısıyla düzenlemesinin vakti gelip de geçmiştir.
Eğitimde, kültürde, medeniyette dilin zenginliği bağlamında Ankara Üniversitesi`nin yaptığı bir araştırmaya dikkat çekmek istiyorum.
Konu: İlköğretim Okulları Ders Kitaplarında Kelime ve Kavramlar
Ders Kitaplarında ki Kelime Kavram Sayısı
• A.B.D. Ders kitaplarında ………71.618
• ALMANYA Ders kitaplarında ………70.400
• JAPONYA Ders kitaplarında……… 44.224
• İTALYA Ders kitaplarında ………31.762
• FRANSA Ders kitaplarında…….. 30.193
• S. ARABİSTAN Ders kitaplarında……… 13.576
• TÜRKİYE Ders kitaplarında……… 7.260
Bir zamanlar çalıştığım İmam-Hatip öğrencilerin düz liselere göre üniversite sınavlarında nasıl bu kadar başarılı oldukları sorulurdu.
Bunlardan birisi bence özellikle meslek derslerinde Osmanlıca Türkçesinden öğrendikleri kelimelerdi.
Beyni motora benzetecek olursak beynin benzini kelimelerdir. Öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerime de söylerdim. Yeni kelime öğrenmekten kaçınmayın. Çünkü beyinde ne kadar çok kelime haznesi olursa beyin o kadar çok çalışmaktadır.
Bin kelimeyle dünyayı ve hayatını anlamlandıran beyinle 3000 kelimeyle düşünen beynin ortaya koyacağı eser aynı olmayacaktır.
Öğrencilerin öğrenim sürecinde onları dersten ve anlam akışından uzaklaştırıp hedeflenen amacın dışında kör noktalara götüren ‘anlamadığı kelimelerdir’.
Hatta bu yüzden sınıf seviyelerine her zaman aldanmayıp kelimelerin anlamı üzerine durup tekrarında fayda var. Özellikle kimi sözlüklerde yapıldığı gibi cümle içinde kullanışıyla vermekte faydadan hali değildir.
Bu yüzden özellikle çocuklar anlamaz diyerek Talim Terbiye’den çokça tırpan yiyen Osmanlıca, Arapça kelimeler muhafaza edilmeli hatta Latince tabirlerde bir meselenin aslı ve faslıyla ilgili ve üniversal bir kelime ise mutlaka öğretilmeli.
Zaten çocuğun anlamadığı kelime, beynini zorlayacağı derse giriş noktası olacaktır.
Elbette ki sınıftaki öğretici o kelimenin sınıfın seviyesinden yüksekte olduğunu bilecek ve sınıfa ‘Var mı bilen bu kelimenin anlamını ?’ diye sorduktan sonra aldığı cevapları toparlayıp kısaca açıklayacaktır.
Öğrenmenin yolu yeni kavramlar ve kelimelerden geçmektedir.
Milli eğitimin yapması gereken adı üstünde millilik vazifesini gerçekleştirmektir.
Medeniyetler dil ile inşa edilir ve dünyada tüm diller kendi aralarındaki alışverişlerden kaçınmaz, kaçınamaz eğer bu konuda sun’i bir müdahale olursa o da tutmaz.
Bu yüzden yazılı bir metin ya da eğitim materyalinde kullanılan ister yabancı isterse bize ait eski dile ait bir kelimenin, öğrenciyi konuyu izlemekten alıkoymayacak ama onu merak edip araştırmaya sevk edecek olması artı bir değerdir.
Şu an Sosyal Bilimler liselerinde ders olarak okutulan Osmanlıca kursları her okulda ders olmalı.
Öğrenciler Osmanlıcayı çok sevecektir.
Osmanlıcanın şöyle sihirli ve zevkli bir tarafı vardır. Kripto çözer gibi çözersin ve hiç bilmediğini, bilemeyeceğini düşündüğün ama çok tanıdık kelimelerin art arda sökün etmesiyle büyük bir zevk alırsın.
Bir zamanlar Siyasal Bilgiler fakültesine İHL’liler alınmasın diye fakülte de yapılan yönetim kurulunda İlber ORTAYLI’nın ‘Olur mu ya bu çocuklar hiç olmazsa eski yazıyı okuyabiliyorlar’ diyerek kalite farkına işaret etmişti.
Böyle bir savunmayı şu an tarih ilminde duayen konumuna yükselmiş bir hoca yapabilirdi ancak.
Çünkü elmasın değerini kuyumcu bilir. Cahil adamın eline elması verdiğinizde cam mı elmas mı diye fark etmesi zordur.
Osmanlıca bir araçtır ama bizi asıl bekleyen hazine Osmanlıca eserlerdir.
Osmanlıca eserler geçmişimizi daha iyi anlamaya sağlayacak ve geleceğimizi daha sağlıklı inşa etmemize vesile olacaktır.
Yoksa “Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar” sözü gerçekleştiği için ne toplumumuzda huzur kaldı ne de bir istikrar.
Hafızasını unutmuş bir insanın ne kadar dert kaynağı ve sorunlara sahip olabileceğini düşünün.
Buradan alın insanlardan oluşmuş koskoca bir toplumun hafızası unutturulunca ne hale gelebileceğini düşünün.
Osmanlıca hafızamızı kazanmanın tek yolu.
Bu alanda kurslar açan Hayrat vakfı ile Milli Eğitim bakanlığı sadece geçmişi değil geleceğimizi de kurtaracak önemli bir adım attılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.