Yusuf Akoğul

Yusuf Akoğul

Orta Asya’da Bağımsızlıklar Sonrası Yaşanan Geçiş Süreci Sorunları (1)

Orta Asya’da Bağımsızlıklar Sonrası Yaşanan Geçiş Süreci Sorunları (1)

Etnik-Sınır Sorunları
Sovyetler Birliği’nin dağılması beraberinde çeşitli parçalanmaları da getirmiştir. Bunların en başında 15 bağımsız yeni devletin dünya siyaset sahnesinde boy göstermesi gelir. Fakat diğer taraftan, 1991’in sonlarında merkezi komünist otoritenin yıkılmasıyla birlikte dünya siyaset sahnesine çıkan bu yeni cumhuriyetler için bağımsızlık, büyük sıkıntılar ve problemler anlamına da gelmekteydi.

Her şeyden önce bu cumhuriyetler gerçek bir etnik devleti yansıtmaktan ziyade daha çok politik esaslara dayalı böl-yönet mekanizmasının bir sonucu olarak tezahür etmişlerdir. Bir iddiaya göre bu suni etnik devletler, Orta Asya’daki Rusların kontrolünü tehdit edebilecek herhangi bir Türkistan Birliği fikrine karşı, Moskova tarafından oluşturulmuş vekil milliyetçiliklerdi ve bunun bir sonucu olarak da Orta Asya’nın bazı halkları milli bölgesel teşekküllerini elde edememiştir. Nitekim Sovyetler Birliği dönemi boyunca bu cumhuriyetlerden birinde yaşayan bir kişinin kendini Türkistanlı, hatta “Türk” ya da “Müslüman” kimliğiyle tanıtması politik olarak tehlikeli kabul edildiği için yasaktı. Oysa Glastnost ve Perestroika’nın belirişiyle diğer cumhuriyetlerde egemenlik ve bağımsızlık hareketlerinin, yani diğer bir deyişle Rus olmayan milliyetçiliklerin kendilerini göstermeleri süreci başlamıştı. Gorbaçov farkında olmadan, SSCB’nin parçalanma ihtimalini ve etnik çatışmaları gündeme getirmişti. Özellikle bu etnik çatışmalar ihtimali Orta Asya için de geçerliydi ve nitekim öyle de oldu, Orta Asya’da Türkler önce kendi aralarında kavgalara başladı. Dolayısıyla, SSCB’nin çöküşü ile birlikte Orta Asya’da bağımsızlıklarına kavuşan yeni devletler dikkatlerini ilk etapta milliyetçilik konusuna çevirmek zorunda kaldılar.

Bu çerçevede, SSCB dönemi politikalarının bir sonucu olarak 1990’da Kırgızistan’da çoğunluğu Özbek olan Oş’ta her iki milletten yüzlerce insan inanılmaz bir acımasızlıkla katledilerek öldürülmüştür. 1990 yılında Kırgızistan’ın Oş bölgesinde meydana gelen bu olayların görünürdeki nedeni, tarım topraklarının tasarrufu konusundaki sürtüşme idi. Burada yaşayan Özbek kökenli insanlar çeşitli şiddet hareketlerine maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Olaylarda resmi verilere göre 230 kişi ölmüş, 4 bin kişi yaralanmış ve 400 kişi ise kaybolmuştur. Özbekistan Birlik hareketinin verilerine göre ise 5 bin ölü vardı ve bunun 4500’ü Özbek asıllı idi. 1991 yılında bu kadar şiddetli olmamakla birlikte, Orta Asya cumhuriyetlerinde 36 çatışma daha meydana gelmişti.

Bugün Fergana Vadisi, Orta Asya’daki en büyük muhtemel çatışma bölgelerinden birini oluşturmaktadır. Bu bölgedeki yedi yerleşim biriminden dördü Özbeklere, ikisi Kırgızlara ve biri de Taciklere aittir ama eğer Tacikler, Özbeklerin yönetimindeki bu dört yerleşim biriminden ikisini oluşturan Buhara ve Semerkant’ı gündeme getirirlerse bölgedeki en tehlikeli çatışma Özbekler ve Tacikler arasında patlak verecektir denilmektedir. Nitekim İslam Kerimov Orta Asya’yı büyük ihtimalle parçalayabilecek tek şeyin, 1924 yılının başlangıcında keyfi olarak çizilmiş bulunan sınırlar konusu olduğunu iddia etmiştir ve şöyle demiştir: “Eğer bir cumhuriyeti diğerine karşı boy ölçüştürmeye kalkacaksanız, sınırlar hakkında konuşmanız yeterli olacaktır.”

İslam Kerimov hiç de haksız sayılmaz çünkü bugün Orta Asya’da ve Kafkaslardaki ihtilâfların altında yatan diğer bir önemli sebep de 1924 ve 1936 yıllarında Sovyetler tarafından çizilen yapay sınırlardır. Bugün, Oş bölgesindeki çatışmaların en önemli bir sebebi de Sovyetlerin Özbeklerin çoğunlukta olduğu bu bölgeyi Kırgız sınırlarında bırakmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan sınırlarının yapay olduğu da ifade edilmektedir. Hatta 1924-1926’daki sınır tespitinde bazı Özbekler Tacik ve bazı Tacikler ise Özbek olarak kayıtlara geçirilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR