Örnek Bir Dua
Ebû Bekir-i Sıddîk radıyallahu teâlâ anhum:
“Yâ Rasulallah, namazın sonunda okumak üzere, bana bir duâ öğretir misiniz” diye talepte bulununca, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle dua etmesini buyurmuşlar:
“Ya Rabbi! Muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv-u mağfiret edersin. Hakkıyla Ğafûr ve Rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl-u keremle afv-u mağfiret eyle ve bana lütfu-u ihsanınla merhamet eyle. (Yani, benim herhangi bir hak edişim olmayarak, sırf kendi affının cömertliği ile cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur.)”
Kaynak: Buhârî; Ezan,149, Deavât,16.
UZUN ÖMÜR DİLEMEK
Yaşamayı istemek, uzun yaşamayı arzulamak günah değildir. Ancak bizim uzun yaşama arzumuz, ‘Bin yıl yaşamak’ isteyen Yahudi’nin isteğiyle aynı değildir. Onların yaşama arzusu, tapındıkları dünya metaına dalma ve Allah’ın azabından kurtulma umududur. Müslüman ise çok yaşam ister; ama bu ‘çok’ üzerine bastığı toprak için değildir. Toprağı bereketlendirip hasenatını artırmak, Allah’a ve rızasına daha yakın olma yollarını yakalamak için uzun yaşamak ister.
Kalmak istediğimiz dünya, güzelliklerine doymadığımız dünya değil, ahirete götürecek amellerimizi yapabileceğimiz bir dünyadır. Allah’ın hükmünün icra edildiği, O’nun sözünün en üstün olduğu dünyadır. Eğer kalmamız bizi, daha derin fitnelere ve altından kalkamayacağımız belalara sürükleyecekse Rabbimize kavuşmayı yeğleriz.
Biz, ömürlerin kısa olduğu bir zamanda yaratıldık. Eski ümmetlere göre daha az yaşıyoruz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ümmetinin ömür ortalamasının altmışla yetmiş arası olduğunu, bunu geçeceklerin az olduğunu haber veriyor. (Camiu’s Sağir, 1199)
Bu kısa zamanda büyük işlere imza atmak, imar edilmiş bir dünyadan mamur bir ahirete gitmek kolay değildir.
Uzun yaşamayı istemek hakkımızdır. İşimiz çok, vaktimiz az. İmkânlarımız ve takatimiz sınırlı. Ancak uzun yaşayarak fazla kazanabiliriz. Uzun yaşamak da elimizdedir. Yeter ki yaşamaktan ne anladığımızı bilelim.
ÖMÜR UZAR MI?
İmanımız şudur: Allah Teâlâ bizi dünyada muayyen bir zaman kalmamız için yaratmıştır. Bu zaman da bizim için belli değildir. Ne kadar ve nasıl yaşayacağımızı, sadece Allah bilmektedir. Bizim için takdir edilmiş olan sürenin uzaması veya kısalması mümkün değildir. Her insan, henüz yaratılmadan binlerce yıl önce, kendisiyle ilgili eceli belirlenmiş olarak yaratılmaktadır. Bu konuda Allah’ın yazgısı katidir.
Efendimizin bazı hadislerinde, filan işi yapanın ömrünün uzayacağı tarzında bilgiler vardır. Âlimler, bu hadisleri şu şekilde yorumlamaktadırlar:
Müslüman’ın ömrünün uzun olması; ömrünün bereketli olması, hayırlı işlerde önünün açılması, vaktini ahireti için yararlı işlerde kullanmaya muvaffak kılınması ve kaymalardan korunmasıdır.
Bu noktaya getirilen Müslüman, kısa bir hayat geçirmiş olsa bile büyük işler becerir. Az zamanda çok iş yapar. Yaptığının hayrını görür. Ailesinde düzen kurmaya muvaffak olur. Nesil yetiştirir. İbadetlerini hakkıyla eda eder. Kullarla bir alıp vereceği olmadan Rabbine gider.
Allah’ın ona takdir ettiği ömür bellidir ve kesindir. Ancak meleklere verilen yazılarda kayıtlar vardır. Şu işi yaparsa ömrü bu kadar, yapmazsa şu kadar şeklinde ayrıntı getirilmiştir. Ama neticede Allah, onun kaç yaşında öleceğini, yani nihai durumunu bilmektedir.
Uzun yaşamak, öldükten sonra da hayırla anılmaktır. Müslümanlar arasında hayırla anılıyor olmak, asırların geçmesine rağmen unutulmamak, bir köyde miskin bir hayatı yaşamaktan daha evladır. Bunu da Allah her kuluna nasip etmemektedir.
Ömür, tüketilen yıllarla hesaplanacaksa, onun uzunu hiç olmaz. Çünkü insanın ‘yeter’ diyebileceği bir sınır yoktur. En uzun yaşayan bile, biraz daha yaşamak için gayret etmektedir. Dünya hayatının doyumu yoktur.
Gerçek ömür ise portakalın sıkıldıktan sonra atılan tortusuyla, kalan saf suyu arasındaki benzerlik gibi, insanın geride bıraktığı hayırlı amelleri, sağlığında görebildiği güzel çalışmalarıdır. Bu ise rakamların kabarıklığıyla değil, başarının kalitesiyle ölçülebilir.
Ahiret hayatını kurtarmaya yeten bir Kelime-i Tevhid, saniyelerle ifade edilecek kadar kısa bir zamanda dillendirilmektedir. Bir kere “subhanellah” diyebilecek kadar fazla yaşamak, dünyevi ölçülerle asla ölçülemeyecek kadar değerlidir. Hayat bizim ana sermayemizdir.