Okumak bir ihtiyaçtır!
Okumak harflerin birleşimini anlamak ve idrak etmek değil onların ritmini, ruhunu anlamaktır, anlamlandırmaktır. Okumak cahilliği götürür yerine kültür seviyesi, hayata bakış açısı yüksek bireyler getirir.
Akla gelen ilk soru neden bu kadar önemlidir okumak? Bir bireyin tecrübe kazanması için yaşanmışlıklarının artması gerekir. Bu yaşanmışlıkların hepsini deneyimlemesi neredeyse imkânsızdır. Bunun en kolay yolu tecrübeyi okuyarak arttırmaktır. Issız bir adada yaşamak mümkün değilken Robinson Crusoe romanı sayesinde bunu tecrübe edebilirsiniz. Aslında bakarsak her birey ıssız adaya düşmüş bir köle gibi yaşamını sürdürür. Kendi bağımsızlığını kazanması gerekir. Kendine bir yaşam alanı, temel ihtiyaçlarını giderecek kazanç, sosyal alan, statü edinmesi gereklidir.
Peki, bu kadar önemli iken biz neden geride duruyoruz? Bu sorunun onlarca cevabı var. Ülkemizin okuma üzerine hafıza kazanması gerekir. Burada ailelere önemli görevler düşüyor. Anne-baba yeterince kitap okumaz ise çocuklar da maalesef okumuyor. Her veliden aynı cümleler duyuluyor. Hocam, bizim çocuk neden kitap okumuyor? Ben de onlara soruyorum. Siz okur musunuz, en son hangi kitabı okudunuz? Sessizlik oluyor. Hemen arkasından akla gelen ilk cümleler dökülüyor. İşten geç geliyorum, gündüz çok yoruluyorum, vaktim yok. Ben de onlara çok basit çözümler öneriyorum. Akşamları sadece yirmi dakika zamanınızı ayırmak yeterlidir. Hocam, yirmi dakika ile ne olacak ki? Hemen cevap veriyorum. Günlük yirmi dakika ortalama okuma hızına sahip bir birey için yirmi ile otuz sayfa arasında bir sayfa sayısı yapar. Haftalık toplamda yüz kırk ile iki yüz on sayfa yapar bu da nerden baksak bir kitap. Yılda elli iki kitap yapar. Daha ne olsun…
Sadece veliler mi sorumludur? Hayır, bence biz öğretmenlere de görev düşüyor. Çocuklar elimizde kitap gördüklerinde onu merak edip okumak isterler. Burada bizim seçimlerimiz de önemlidir. Çocuk edebiyatı alanına da hâkim olmamız gerekir. Diğer bir sorun hocam okulumuzda kütüphane yok, çevrede de yok durumumuz da yok, öğrencilerime nasıl kitap alayım, benim de geçim şartlarım beni zorluyor. Cevap çok basittir. Diyelim ki sınıfınızda otuz öğrenci var. Öncelikler otuz adet kitap seçiyoruz. Sonrasında her öğrenciye bir adet kitap almasını söylüyoruz. Evet, sınıf kitaplığımız oluştu. Elimize eski usul bir küçük defter alıyoruz, öğrenci isimlerine bir sayfa ayırıyoruz. Geldik son kısma. Haftada ya da iki haftada bir kitapları değiştiriyoruz. Sonuç yıl boyunca otuz kitap okumuş oluyoruz. Bu kadar kolay yeter ki isteyelim ve emek verelim…
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde kişi başına düşen kitap okuma oranı bir yılda 10-30 arasındadır. Bu sayı bizde ON YILDA bir kitap… Japonya’da toplumun yüzde 14′ü, Amerika’da yüzde 12′si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21′i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca ON BİNDE BİR kişi kitap okuyor. Daha da üstüne söz söylemek istemiyorum.
Hep şu cümleleri duyuyoruz, anlat hele ne faydası var bu kitabın? Ben de onlara on-on beş kitap okuyun öyle konuşalım, diyorum. Bunun cevabı tropikal bir meyveyi yemeden tadı şöyle demek kadar saçmadır. Tadınca zaten kitap okumanın bir ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Sadece deneyin, pişman olmazsınız.
Ölü Ozanlar Derneği filminden bir kesitle veda edelim.
- Kitap okuyor musunuz Bay Anderson?
- Okumuyorum, eksikliğini de hissetmiyorum.
- Ama biz hissediyoruz.
Ha unutmadan son bir hatırlatma…
Kitap okumanın bugüne kadar herhangi bir zararına rastlanmamıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.