Okulların finansman sorunu
Tüm kamu binaları arasında en çok göz ardı edilen, üvey evlat muamelesi gören yerler okullardır. Bu okullar arasında da en çok mahrum bırakılanlar ise İlk ve Ortaokullardır. Tüm meslek liselerinin ve diğer liselerin az da olsa bir bütçeleri varken, sebebini hiç kimsenin açıklamadığı ya da açıklayamadığı bir şekilde ilk ve ortaokullar sanki gözden çıkarılmış gibi onlara bir bütçe ayrılmamıştır. Yıllarca mücadelesini vererek, bütçesi olmayan okullarımıza öğrenci başına yıllık 50 lira gibi küçük rakamlarla ödenek tahsis edilerek sorun çözülebilir, demekten dilimizde tüy bitti. Bu ödenek için bir çok alternatif kaynak tavsiyesinde de bulunduk. Fakat hiçbir sonuç alamadık.
Meselâ, popülizme kurban edilmiş siyaset anlayışıyla, akıllara ziyan akıllı tahtalar bir yana, öğrencilere dağıtılan tabletlerle, okullarımız teknoloji çöplüğüne dönüştü. Bu israf önlenerek, okullara ödenek için önemli bir kaynak sağlanabilirdi.
Zaten tüketim çılgınlığının azgın dalgalarıyla boğuşup duran gençlerimizi biraz daha bu azgın dalgalara itiverdik Fatih Projesiyle. Fatih projesiyle birlikte, eğitimden zerre kadar anlamayan Bakan yüzünden, okullarımızı çöplüğe çevirdik. Fatih Projesinin konuşulduğu ilk günlerde, bunun yanlış olduğunu haykırdık ama sesimizi kimseye duyuramadık. Duyurduklarımızı da popülizmin sarhoşluğundan kurtarıp ikna edemedik. İkna ettiklerimizi ise cesaretle bu işin takipçisi olarak bu yanlışa engel olmalarını sağlayamadık.
Yine popülist bir yaklaşımla zengin fakir demeden 15 milyon öğrenciye her yıl ücretsiz kitap için kaynak bulduk ama okullara ödenek için kaynak bulamadık.
Devlet olarak eğitime verdiğimiz değere binaen, bütçeden aslan payını eğitime ayırdık. Ama maalesef eğitimin başına, bu işin mutfağından yetişmiş ehil kimseleri getirmedik. Bunun için eğitimde zaman ve imkan israfının önüne bir türlü geçemedik.
Göz bebeğimiz her şeyimiz olan evlatlarımızı güvenip teslim ettiğimiz, dünyanın en değerli işini yapan eğitimcilere, okul idarecilerine, okul için kaynak bulma fırsatı (veli bağışı gibi) ve harcama yetkisi bile veremedik.
5-10 milyon lira vererek inşa ettiğimiz yeni okulu, eğitim öğretime hazırlamak için, yüzde bir, iki yüzde bir oranında bütçe tahsis ederek eğitim-öğretime hazırlama imkanı sağlamadık. Bu tutum kaynak yokluğundan değil, tamamen iş bilmezlikten kaynaklanan bir durumdur.
Okul idarecilerinin, okul-veli-çevre işbirliği ile çözebileceği finansman sorununu anlamsız bir inatla çözümsüzlüğe mahkum ettik. Deli Dumrul mantığına Fatiha okutturacak bu anlamsız tutum, kime neye hizmet ediyor? Anlamak mümkün değil. Tıpkı şu meşhur hikaye de olduğu gibi: Eve giren hırsızı genç yakalamış. Babasına seslenmiş.
- “Baba eve hırsız girmiş, yakaladım.
- Oğlum buraya getir.
- Gelmiyor baba.
- Oğlum bırak gitsin.
- Gitmiyor baba.”
...
- Sayın yetkili, okullarımızın ödeneğe ihtiyacı var, gelin şu sorunu birlikte çözelim.
- ... (Yetkililerden çıt yok. )
- Bu işi ya siz çözün, okullara ödenek verin. Ya da bu işi bize bırakın, yetki verin biz çözelim. Mesela velilerimizle işbirliği yaparak, çevre dinamiklerini harekete geçirerek yerel imkanlarla çözelim.
- Olmaz. Bağış toplamak yasak. Size harcama yetkisi de veremeyiz.
Bu anlamsız inattan derhal vazgeçilmeli, okul ve çevre işbirliğini arttıracak, veli ve çevre desteğinin önü yeniden açılmalıdır.
Dershanelerin ısrarla ve zorla kapatılmaya çalışıldığı şu günlerde, bir alternatif tedbir olarak görülen Destekleme Ve Yetiştirme Kurslarının (DYK) daha işlevsel hale gelmesi, öğrenci, veli hatta öğretmen ve idareciler tarafından daha çok dikkate alınması için, makûl ölçülerde ücretlendirilmesi faydalı olacaktır. Velinin ödeyeceği ücretin önemli bir kısmı okullara kaynak olarak aktarılmalıdır. O zaman hem veli ve öğrencinin hem de öğretmen ve okul idaresinin
DYK’YA dört elle sarılması daha kolay olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, okulların finansman sorunu, imkan sorunu değil, kesinlikle zihniyet ve kabiliyet sorunudur.