Nurettin Topçu’nun Dini Eğitim Anlayışına Dair
Nurettin Topçu gençliği düştüğü buhrandan kurtaracak yegâne kurtuluş kaynağının İslâm olduğunu vurgulayarak gençliği İslâmiyet’e yöneltmeye çalışmıştır. Tabi bu noktada din eğitimi konusuna yoğunlaşmıştır. Öncelikle Nurettin Topçu, İslâmiyet’te olmayan şeyleri İslâmiyet’te varmış gibi gösteren hurafecilere karşıdır. Ehli sünnet dışı, pozitivist ve materyalist anlayışları benimseyen ve kendini topluma din adamı olarak gösteren sahtekarların toplumu ifsat ettiğini belirtir.
Bu batılın hüküm sürdüğü ve dinin istismar edildiği dönemde, din anlayışında reform isteyen Nurettin Topçu, birçok sol eksenli araştırmacı tarafından din anlayışında reform isteyen değil dinde reform isteyen bir fikir adamı olarak sunulmuştur. Nurettin Topçu’yu yanlış anlayarak, yanlış anlatan bu insanlara karşı bu yazıyı kaleme almayı uygun gördük.
İslâmiyet eksiksiz ve kusursuzdur. Bu nedenle İslâmiyet’e reform istenmez. Ancak din anlayışında ehli sünnet temelli gerekli anlayışlar geliştirilebilir. Bunun yolunun da sağlıklı bir dini eğitimden geçtiğini Nurettin Topçu vurgulamıştır.
Nurettin Topçu, İmam Hatip kurumları yerine İslam Enstitüleri getirilmesini ister. Topçu ham yobaz yetiştirecek bir dini eğitim yerine içinde aşk, vecd ve aksiyonun bulunduğu bir dini eğitim anlayışı benimsemektedir. Tarihte de edebiyatta da pozitif ilimlerde de Allah aşkını bulmayı ve öğretmeyi savunur.
Bağımsız Kur’an kurslarının da doğru şekilde denetlenememesi hâlinde büyük sıkıntılar doğurabileceğini söyleyen Topçu, din eğitiminin devlet eliyle ve devlet kontrolünde verilmesini savunmaktadır.
Yanlış anlaşılmaması adına şu örnekleri vermek mümkün. Osmanlı Devleti zamanında tarikat ve cemaatler ehli sünnet otorite ile denetleniyordu. İcazeti olmayan gruplar dağıtılıyor, bağımsız din eğitimi verenler ehil olmadıkları belirlendiği takdirde hem gereken cezayı alıyor hem de hareket alanı bitiriliyordu. Böylece ehli sünnet dışı fikirlerin benimsenmesi engelleniyor, din eğitimi adı altında batıl ve sapkın fikirlerin yerleştirilmesi zorlaşıyordu. İcazeti ve ehliyeti olan tarikat ve cemaatler din eğitimine özgürce devam ediyorlardı.
Cumhuriyet’le birlikte kapatılan ve kendini gizlemek zorunda kalan tarikat ve cemaatler, sıkı kurallar biraz daha hafiflemeye başladıktan sonra yeniden kendilerini tabii olarak gösterdiler. Osmanlı’daki ehli sünnet otorite, Cumhuriyet’in laikliği ile birlikte kaldırıldığı için, ortaya çıkan tarikat ve cemaatlerin hangisinin hak hangisinin batıl olduğuna dair kesin hüküm verecek bir devlet otoritesinden yoksun kalındı. Düzgün bir şekilde denetlenemeyen tarikat ve cemaatlerden sapkın olanların yaptıkları hak olanları da zora soktu. Cumhuriyet döneminde, birçok sapkın güruh, denetimsizlikten faydalanarak ve hak olanların da hakkına girerek toplumdaki bağımsız dini eğitim anlayışına zarar verdi.
Asıl konumuza dönecek olursak Nurettin Topçu ve Türk İslam Ülküsünün fikri önderi Seyyid Ahmet Arvasi gibi fikir adamları, Cumhuriyet dönemindeki bu büyük sorunun çözümünü, dini eğitimin devlet eliyle yapılması ve bağımsız dini eğitimin de devlet denetiminde, Osmanlı’daki gibi DOĞRU ANLAYIŞLA yapılmasında buldular.
Aksini iddia edip Aksini iddia edip Nurettin Topçu'yu dinde reform isteyen, tarikat düşmanı bir düşünür olarak sunmaya kalkışanlar, Topçu’nun bir Nakşi şeyhi olan Abdulaziz Bekkine Hazretlerine intisaplı olduğunu ve Said Nursi Hazretlerinden etkilendiği gerçeğini saklayamayacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.