NATO Liderler Zirvesi Veya Dağın Fare Doğurması!
Biz millet olarak çok ciddi ve önemli konular arifesinde beklentilerimizle ilgili çıtayı o kadar yükseklere çıkartırız ki, kafamızı kaldırdığımızda çıtanın ucunu dahi göremeyiz. Sonra da işler istediğimiz gibi gitmediğinde hayal kırıklıkları bir o kadar büyük olmakta.
Hemen sıcağı sıcağına bir örnek verelim. 84 milyon olarak Avrupa Futbol Şampiyonasında Milli Takımımızla ilgili o kadar büyük havaya girdik ki; “sanki şampiyona bitmiş, bizde Avrupa Şampiyonu olmuşuz” gibi bir hava estirildi. Peki, sonuç 3-0 gibi net bir skor. Ve tabi ki, bizim çoookkk yükseklerden yere çakılmamıza neden oldu. Elbette yenmekte var yenilmekte, son derece doğal bir olay. Ancak tek kale oynanan, ezile ezile yenilmemiz asla kabul edilemez. Ha diyeceksiniz ki daha iki maç var, gruptan çıkma şansımız, hatta şampiyon olma ihtimalimiz bile var! Evet, tabi ki elbette var ama kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, gücümüzün farkında olursak. Şayet karşımızdaki rakibimizi gözümüzde büyütür, kendimizi güçsüz görür, sürekli defansta kalarak rakibin üstünlüğünü kabul etmiş bir şekilde oyun kurarsak, bu ve benzeri sonuçlar kaçınılmazdır. Ben milli takımımızın ne kadar güçlü olduğunu bilenlerdenim. Yeter ki, kendimize inanalım, güvenelim, ekip ve takım ruhu ile hareket edelim.
Şimdi diyeceksiniz ki bunun NATO Liderler Zirvesi ile ne alakası var? Çok alakası var! Bu zirveden beklentiler o kadar üst seviyedeki, sanki Biden denen adam; “Ben ettim siz etmeyin, ben her konuda uzlaşmaya hazırım siz ne derseniz o olur!”
Biden ile Başkan Erdoğan defaten telefonla görüşmüyorlar mı? Başta ABD Dışişleri Bakanı olmak üzere Pentagon yetkilileri ile bir araya gelinmiyor mu? İstihbarat örgütleri MİT ve CIA zaman zaman bilgi paylaşımlarında bulunmuyorlar mı? En azından büyükelçiler nezdinde karşılıklı irtibatlar sağlanmıyor mu? Kimin ne istediği, ne dediği, nasıl hareket edeceği bilinmiyor mu? Vs. Bunu uzatabiliriz. Her halde bu veya benzeri kurumlar bir araya gelince çay-kahve içmiyorlar. Bu tip üst düzey devlet başkanları görüşmelerinde, alt kademeler gündemdeki konuları sürekli olarak görüşürler, bir anlaşmaya varırlar veya varmazlar, başkanlarda mevcut konularla ilgili bir değerlendirme yaparlar o kadar. Aşı, pişirip kurtaran, mutfakta çalışan bürokratlar ve diplomatlardır. Yani çoğu kez bu tip görüşmeler, sonuçları belli olan görüşmelerdir.
ABD ile ilgili sorunlarımızı kısaca sıralayalım; PKK/PYG/YPG ye verilen destek ve silahlar, ABD nin PKK terör devleti kurma çalışmaları, sürekli Yunanistan’ın yanında yer alarak bize gözdağı vermeye kalkışması, müttefiklik ruhuna aykırı hareket etmesi, S 400 lerin aktif hale getirilmemesi, F-35 programından çıkartılmamız, verdiğimiz paraların iade edilmemesi, Libya’da varlığımızın ABD yi rahatsız etmesi, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ABD nin istekleri doğrultusunda hareket etmemesi, ABD nin Afganistan’ı terk etmesinden sonraki Türkiye’nin konumu, Türkiye’nin Çin ve Rusya ile yakınlaşması sonucu ABD nin rahatsızlığı, ABD nin Türkiye’ye yönelik ekonomik saldırılarda başı çekmesi, ABD sözde Ermeni soykırımını dillendirmesi, ABD nin Türkiye’ye her fırsatta ayar vermesi vs...
İlk etap da öne çıkan sorunlar bunlar. Şimdi soru şu; bu sorunlardan hangisini ABD çözer? Veya vazgeçer veya evet bu yanlış doğrusunu yapalım der?
Ne şeytanın avukatlığını yapmış ne de aşırı karamsarlığa kapılmış olalım, ama hiçbiri... Yani dağ fare doğuracak. ABD kendi istekleri dışında hiçbir şeyi kabul etmeyecek. Çünkü ABD kendi biat kültürüne göre, Türkiye’nin kendisine tabi olmasından başka bir durumu kabul etmez. Neden mi? ABD bizi hala geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinden biri olarak görüyor da ondan...
Peki, o zaman ne yapalım, eyvallah mı diyelim, sen ne dersen o olur mu diyelim? Elbette kesinlikle hayır. Asla ve ka’ta. Böyle bir şey söz konusu dahi olamaz. O zaman;
Türkiye’nin ABD nin sandığından çok daha güçlü bir ülke olduğunu ortaya koyarak, önemimizi ve Türkiye’ye rağmen ABD nin, Orta Doğu’da, Kafkaslarda, Doğu Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da başarı şansının sıfır olduğunun çok iyi anlatılması, gösterilmesi ve ikna edilmesi lazım.
ABD nin, “Kâğıttan Aslan” olduğunu, 6 Ocak 2021 parlamentolarının basıldığında ne kadar güçlü olduğunu! Irkçı söylem ve yaklaşımları ile ne kadar demokratik olduğunu! ne kadar insan hak ve özgürlüklere önem verdiğini!
Gördük.
Biden’ın, “ABD geri dönüyor” derken neyi kastettiğini çok iyi okumamız lazım.
Dik durup eğilmeden, bükülmeden, her hangi bir komplekse girmeden, ülkemizin ve milletimizin gücüne inanarak ve güvenerek;
“SEN GERİ DÖNÜYORSAN, BEN DE YENİ TÜRKİYE’YİM, DÜNYANIN EN GÜÇLÜ ÜLKELERİNDEN BİRİYİM” restini çekip elimizdeki kozları ortaya koymalıyız.
Daha çok zirveler göreceğiz. İnanıyorum ki, Türkiye her birinden daha da güçlenerek çıkacaktır. Yeter ki kendimize inanalım ve güvenelim.
NOT: Yazının kaleme alındığı saatlerde NATO Liderler Zirvesi henüz başlamamıştı
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.