Müsveddeler Tanıdık
AK Parti iktidarının açılım politikaları sonucunda iyice palazlanan,
Güneydoğu'da bugün şiddetli çatışmaların yaşandığı il ve ilçeler başta olmak üzere, pekçok şehri elini kolunu sallaya sallaya silah deposuna dönüştüren,
Dağdan inip, şehirlerde "militan" sayısını artıran bölücü terör örgütü PKK'ya karşı bugün güvenlik güçlerimiz tarafından büyük bir mücadele veriliyor.
Açılım sürecinde PKK'lılarca şehir göbeklerinde kurulan hendekler, döşenen mayınlar temizleniyor.
Lakin büyük bir direnç var.
Eskiden PKK ancak sınır karakollarına saldırabilirdi.
Şimdi şehirlere yerleşmişler, halkın içine karışmışlar.
Daha zor ve riskli olan bu mücadele polisimizin, askerimizin şehit düşmesini de beraberinde getirebiliyor maalesef.
Nitekim hemen hergün şehit haberleri geliyor Diyarbakır'dan, Şırnak'tan, Mardin'den, Hakkari'den...
Ocaklara ateş düşüyor, analar ağlıyor yine...
Geride minik çocuklar, gencecik eşler kalıyor.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Bu acıyı anlatmaya kelimeler yetmez...
Önceki gün Ankaramıza da şehit ateşi düştü.
PKK'lı teröristler yola önceden döşedikleri, belki "açılım süreci"nden kalma bombaları patlattılar, uzaktan kumanda ile Şırnak'ın İdil ilçesinde.
Tam da polis aracının geçişi esnasında.
Bu kaçıncı kahpelikti.
Bu kaçıncı uzaktan kumanda ile bomba patlatma.
Bu kaçıncı şehit?...
Olay yerine gelen polislere de pusu kurmuşlardı, onlara da saldırdılar, kahpece.
Sonuç:
3 polis memurumuz şehit düştü.
Onlardan biriydi, Mahmut Bilgin.
Beypazarlı, henüz 23 yaşındaydı.
Ailenin tek erkek evladıydı.
Şehidimiz için Salı günü Beypazarı Fatih Camii’nde öğleyin cenaze namazı kılındı.
Şehidimizin cenazesi, namazın ardından ilçe şehitliğinde toprağa verildi.
Babası Yusuf Bilgin, annesi Günnur ile kız kardeşleri Bilge ile Şevval güçlükle ayakta durmaya çalıştı.
Devlet yetkilileri acılı aileyi teskin etmeye çalıştı...
Mekanın cennet olsun Mahmut'um.
Geride kalanlarına da Allah'tan sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
***
Türkiye bu şekilde şehitlerini uğurlarken, diğer taraftan ise akademisyen ihanetiyle karşı karşıya kaldı.
Olayı biliyorsunuz ama kısaca değinmeden edemeyeceğim.
Toplanmışlar, bildiri yayınlamışlar.
PKK'yla mücadele eden devlet güçlerini "katil" ilan ediyor.
Terör örgütüne ise tek laf yok.
Bu ne büyük bir ihanettir böyle.
Benim merak ettiğim, bunca "hainin" ne ara yetiştiği, ne ara üniversitelere yerleştiğidir?
Rektörlerin seçim sürecine, YÖK de Cumhurbaşkanı da dahil malum.
Son 3 adayı YÖK belirliyor, Cumhurbaşkanı bunlardan birini Rektör atıyor.
Son söz Cumhurbaşkanı tarafından söyleniyor yani.
Dekanların atanmasında da Rektör ve YÖK inisiyatifi sözkonusu.
Üniversiteleri Dekanlar, Rektörler yönetiyor.
Akademisyenleri yani öğretim üyeleri ve araştırma görevlilerini Dekanlar ve Rektörler belirliyor.
Soru şu:
Pekçoğu genç olan bu hendekçi araştırma görevlisi ve öğretim üyeleri üniversitelere nasıl yerleşebildi?
1 değil 2 değil...
1000 küsur hendekçi akademisyenden söz ediyoruz.
Nasıl oldu bu?
Bu zihniyette insanlar nasıl gençlerin başına öğretim üyesi yapıldı?
Ve asıl soru şu:
Hendekçi akademisyen müsveddeleri size de tanıdık geliyor mu?
Açılım sürecinde "yetmez ama evet" diye tempo tutup, Hükümet’in PKK’ya verdiği her tavizi millete hoş göstermeye çalışanlar bunlar değiller miydi?
Hani Hükümet de bunlardan “akiller heyeti” oluşturmuştu. Anlayacağınız, bunların tıynetinde bölücülük ve devlet-millet düşmanlığı var ve bu yeni değil.
Asıl sorun bunlarla iş tutulmasında.
Şimdi o "aydınlar", PKK'ya karşı anladığı dilden cevap vermeye başlanınca bir anda Hükümet'i de devleti de milleti de satıp, geçtiler gerçek saflarına.
Gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.
Bu hainlere benim tepki göstermeye hakkım var ve fakat Hükümet’in buna hakkı olmadığı düşüncesindeyim.
Çünkü, bunları adam yerine koyan,
Bunları bir yerlere getiren,
Milleti bunların ağzına baktıran,
Bunların bir yerlerini kaldıran ben değilim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.