Muhteşem zamanlama
Geçtiğimiz hafta Amerikan Başkanı Trump İsrail’in başkenti olarak İslam alemi için büyük mukaddesata sahip, Müslümanların ilk kıblesi de olan Mescid-i Aksa’nın da içinde bulunduğu Kudüs’ü işaret etti. Kudüs İslam aleminin yanında Hıristiyanlar ve Museviler için de büyük öneme sahip bir şehir. Kudüs üç semavi din için de kutsal sayılan, Osmanlı hakimiyetinde yüzyıllarca çatışmadan uzak kalabilmiş bir şehirdir.
Bundan 16 sene önce ateşlenen fitil şimdilerde sona doğru erişmeye yaklaştı maalesef. Ne oldu 16 sene önce, 2001 Eylülü’ne ABD’de bulunan ikiz kulelere ve savunma bakanlığı binalarına uçaklarla gerçekleştirilen saldırı düzenlendi. Bu saldırının ardından o zamana kadar herkesin pek de bilmediği “Hizbullah” adında bir örgüt türeyiverdi ve bir de yine dünyanın hiç tanımadığı bir lideri “Ladin” sözüm ona bu örgüt İslam adı altında terörizmi ortaya çıkardı. Terör saldırılarının ardından ABD meşru müdafaa hakkı ve demokrasi gönüllüsü olduğu için Afganistan’a saldırıya başladı. Asıl sebebinin ne meşru müdafaa ne de başka bir şey olmadığı çok açık biliniyor olsa dahi ben bir kez daha dile getirmek istiyorum ki hafızlardan kolaylıkla silinmesin. Afganistan’da kimsenin görmediği teröristi arayan Amerika buraya aynı zamanda özgürlük ve demokrasi götürmeyi de vadetti lakin ne aradığı terörist vardı ne de oraya özgürlük götürecekti. Amacı bir taşla iki kuş vurmaktı onu da başardı. İlk amacı Rusya’nın daha önce ele geçirmeye çalıştığı Afganistan’ı ele geçirip orada üretilen uyuşturucu trafiğini kontrol altına almak ve üretimi artırmaktı ve istediğini aldı. İkinci amacı ise maalesef toplumun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu ülkeyi işgal etmekti, bu amacında da başarılı oldu.
2003 yılına gelindiğinde ise ABD Başkanı Bush babasının başkanlığı zamanında senatodan geçen Irak’ın işgal planını uygulamaya koyarak bir nevi babasının yarım bıraktığı işi tamamlama fırsatı buldu. Bu olayın ardından yine bir İslam beldesi demokrasi ve özgürlükle tanışmış yeraltı kaynakları ise ABD’nin kontrolünde Batılı firmaların istifadesine bırakılmıştır.
2010 senesine geldiğimizde ise Tunus’ta fitili ateşlenen ‘Arap Baharı’ diye adlandırılan olaylar sinsilesi başladı. Tunus Batılılar tarafından pek öneme sahip gözükmese de dünyanın en kaliteli petrolüne sahip Libya daha fazla Kaddafi’nin ve Libya halkının hizmetinde kalamazdı. Tunus’ta ateşlenen fitil zaten nüfusunun çoğunluğunu geçindirmekte zorlanan, Nil Nehri’nin bereketinden istifade edemeyen, sahip olduğu coğrafi gücü kullanamayan yine bir İslam beldesi diyebileceğimiz Mısır da uzaktan kontrol yöntemiyle darbeyle, katliamla özgürleştirildi.
Mısır’dan sıçrayan ateş bu sefer de 2011 yılından bu yana Suriye’yi yakmaya başladı ve maalesef halen de yanmaya devam ediyor. Yine bir İslam beldesi kan ve gözyaşının içinde.
Tabi bu arada Arabistan yarımadası da es geçilemezdi. Yine 2015 yılında Yemen ve Suudi Arabistan arasında çıkan mezhepsel çatışma da aralıklı çatışmalarla halen süregelmekte. Bu çatışmalar maalesef Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın kabrinin 200 metre ilerisinde bomba patlatmaya kadar ileri gitmiştir. Batılılara bu da yetmez. Birleşik Arap Emirlikleri’nden Katar bölgedeki diğer İslam beldeleri tarafından dışlanarak sert ambargo uygulanır hale gelmiştir.
Şimdi bütün bu olanların Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesiyle ne alakası var diyebilirsiniz. Alakası iş te tam burada. Bütün bu olanlar ve son yıllarda zaman zaman Müslümanların nabzını yoklamak için yapılan, Efendimize karşı hakaret içerikli çizilen karikatürler, İslamiyet’i terör ile bağdaştırma çabaları, İslamiyet’in bütün değerlerine hakaretler hepten bugünü işaret ediyor. Kafirler kutsallarımızı avucumuzdan alırken maalesef birlikte hareket edecek İslam beldesi kalmadı. Her biri, ülkemiz de dahil hem kendi içinde hem de dışarıyla kargaşa içinde. İşte ‘Muhteşem Zamanlama’ diye buna denir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.