Misyonerlik ve Müslümanların geldiği nokta!
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölümü ile bilinen ama gizli saklı ilişkiler ağı ile saklanan gerçekler tekrar gün yüzene çıktı.
Mahalle kabadayılarının tespit ettikleri esnaftan aldıkları, “Haraç” karşılığında onlara, “Koruma” sözü verdikleri gibi, ABD de Suud’tan aldığı paralarla, Suud’u dünyaya karşı korumaya çalışıyor. Para derken üç beş kuruştan değil, yüz milyarlarca dolardan bahsediyoruz.
Peki ABD’nin korumacılığı karşısında, İngiltere, Fransa, Almanya gibi önde gelen devletlerin tepkileri ABD den çok mu farklı?
Elbette hayır cılız birkaç tepki hepsi bu. Çünkü Suud’un elinde bulunan devasa ekonomik kaynaklar hepsinin ağzını sulandırıyor. Hepsi de bu pastadan bir parça koparmak için üç maymunu oynuyorlar. Suud’da bu korumacılık karşısında görevini yerine getiriyor onlar ne derse onu yapmak için hiçbir sınır tanımıyor. İslam’ın düşmanlarına kol kanat germekten tutunda, kaynaklarını batının emrine verinceye, sosyal ve kültürel yapısını batıya göre düzenlemeye varıncaya kadar.
Peki Suud böylede diğer kendilerine İslam Ülkesi diyenler farklı mı? Tabi değil. Ve asıl soru şu Müslümanlar bu hale nasıl geldi?
Hak ve Batılın mücadele tarihine şöyle bir batığımızda, Müslümanların birlik beraberlik halinde olduğu, batı kültürünün nüfuz etmediği yıllarda, Hristiyan Haçlıların hiçbir şekilde İslamın gelişimini, yayılmasını önleyemedikleri gibi, hiçbir savaşta da başarılı olamamışlar, İslamın Sancağı Hristiyanların surlarına dikilmeye devam etmiştir.
Öyle ki fethedilen yerlere, barış, kardeşlik, dostluk ve medeniyetin gelmesi, yerli halkın toplu olarak İslama katılmalarına neden olmuştur.
Yüreklerinde korku ve hainlikten başka bir şey barındırmayan Papazlar buna bir son vermek için mağlubiyet nedenlerini ve Müslümanların bu kadar başarılı, bu kadar insanlara nüfuz ederek sürekli gelişiminin nedenlerini araştırmışlar ve İslamın sarsılmaz ve yıkılamaz bir din olduğunu, İslamın kaleleri değil gönülleri fethettiğini, karanlık, sisli, puslu, acı ve bunalım içinde bulunan insanların, İslamın, adaleti, rahmeti, bereketi, şefkati ile karanlıkları yırtarcasına aydınlığa yani İslama koştuğunu görmüşler.
Ve Papazlar İslamı yok etmek, yıkmak yerine, bulandırmak, fitne ve fesat sokarak kendilerine benzetmenin yollarını aramışlar ve sonunda da bulmuşlardır.
MİSYONERLİK!
Hristiyanların demokrasiden sonrada efsanevi buluşu! Misyonerlik. Kendi inançlarını yaymak, insanların kabul görmesi için hiçbir ahlaki sınır tanımayan bir yapı oluşturmuşlardır. Hristiyan misyonerlere papazların talimatı açık ve nettir.
Tarihe damgasını vurmuş birkaç papazın görüşlerine bakacak olursak bu günkü geldiğimiz noktaya nasıl geldiğimizi, bundan sonrada başımıza daha nelerin geleceğini net bir şekilde görürüz. Çünkü, Hristiyan Misyonerin görevini yapan sadece bu dine mensup insanlar değil, kendilerine Müslümanım diyen ama bir Hristiyan Misyonerden daha fazla Hristiyanlığa hizmet eden zevat ve bu zevatların ülkeleri var.
İşin en korkunç tarafı ise kimin Hristiyan Misyoner olduğunu bilmiyorsunuz! Hiç ummadığınız, asla olmaz dediğiniz insanlara baktığınızda küçük dilinizi yutacak gibi oluyorsunuz! Bu bazen camide omuz omuza namaz kıldığınız, bazen birlikte mücadele ettiğiniz bazen de gönlünüzle yüreğinizle inandığınız Hasıl-ı Kelam en yakınınızdaki insanın Hristiyan Misyonerlerin ideallerine hizmet ettiğini görüyorsunuz.
Nasıl yaşarsanız öyle inanırsınız. Ya inandığınız gibi yaşarsınız ya da yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. İşte tam da burada Hristiyan Misyonerlerin görevi başlıyor. Size, “siz İslam Dinine mensupsunuz, Müslümansınız” diyorlar, diğer taraftan kendi kültür, inanç ve değerlerini size yavaş yavaş zerk ederek iğfal ediyorlar.
Peki bunu nasıl yapıyorlar? Bizzat kendi ağızlarından dinleyelim.
“Sizden Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyoruz. Sizin asıl göreviniz Müslümanları İslam dininden uzaklaştırmaktır. Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar ama Hristiyan gibi yaşasınlar.
Bunu çağdaşlık adı altında yapın. Allah’ı ve Peygamber’i tanımayan bir nesil büyük işlerle idarelerle uğraşmaz; idealsiz, dinsiz, mefkûresiz yaşarlar.
Rahatı, tembelliği parayı ve nefislerini sever; arzu ve şehvetlerini tatmin için uğraşırlar.
Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar başka çareler deneyelim. İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hristiyan adetlerini, Hristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hristiyan ahlakını aşılayalım.
Bir Müslümanın doğumundan ölümüne kadar kimliğinde Müslüman yazabilir, fakat bir Hristiyan gibi yaşayarak cami önündeki teneşire yatmalıdır. Kiliseye gelmesine gerek yok varsın camiye gitsin. Ama bir Müslümanı hayatı boyunca Hristiyan gibi yaşatmalıyız.” Rahip Samuel Zwemer Misyonerlik Konferansı
Rahip Louis “Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onların manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyet’ten uzaklaştırdık…”
Misyoner Gıbb diyor ki: “İslam, Müslümanların içtimai hayatlarına olan tesirini kaybetti. Nüfuz dairesi gittikçe daraldı. Hatta mahdut bir çerçeveye münhasır kaldı…”
Lawrance Brawne şöyle diyor: “Eğer Müslümanlar bir İslâm imparatorluğunda birleşirlerse, bu onlar için kurtuluş, batı için de bir lânetlenecek olay ve felâket olur. Eğer parça parça kalırlarsa, o zaman ağırlıksız ve tesirsiz olarak hayat sürerler.” diyen Lawrance sözünü şöyle tamamlıyor: “Müslümanların kuvvetsiz ve tesirsiz olarak kalmaları için birleşmemeleri ve ayrı ayrı, parça parça kalmaları gerekir.”
Bir başka misyoner Arnold Twenbi “İslâm, Batı ve İstikbâl” isimli kitabında şöyle yazıyor:
“İslâm birliği uykudadır. Bize düşen, bu âlemin bir gün uykudan uyanabileceğini hesaba katarak gerekli tedbirleri almaktır.”
İngiliz sömürge bakanlığı tarafından yayımlanan Hempher’in “İslam’ı nasıl yok edelim” adlı kitabında; Londra Misyoner teşkilat başkanı: “Biz İngilizlerin müreffeh ve saadet içinde yaşamamız için Müslümanlar arasına nifak tohumları ekmemiz lazımdır. Onların içinde ihtilaf kıvılcımlarını tutuşturmalıyız…”
İtiraf niteliğinde olan bu sözler sanırım Müslümanların içinde bulunduğu tuzağı anlatmak için yeterli.
Siyonizm, silahşörlüğünü ve tetikçiliğini yapan başta ABD olmak üzere, batının da desteğini alan Hristiyan Misyonerler, İslam Ümmetini parçalayarak bir bir ele geçirmeye devam ediyor. Suud’un bugün ABD’nin bir dediğini iki etmemesi, birçok İslam Ülkesinin bu durumda olmasının başka bir nedeni bulunmamaktadır.
Ülkemiz de de, gezi olaylarından 15 Temmuz’a, ekonomik saldırılardan, döviz baskısına varıncaya kadar birçok olayı bu açıdan değerlendirmek durumundayız. (Kendi yanlış ve hatalarımızı da görerek ve bilerek)
Yok oluşa giden yıkılışa dur demek, yok oluş harekâtını yüceliş harekâtına çevirmek zorundayız. Bunun da tek yolu, kendi inandığımız değerlere yani İslam’a ve Kur’an’a sahip çıkıp, sımsıkı bağlanmak, birlik, beraberlik ve kardeşlik bağlarımızı güçlendirerek, top yekûn bir mücadele ile mümkündür.
SİZ UYUYANLARDAN OLMAYIN!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.