Milletini Sevmek Birbirini Sevmekle Başlar
Türkiye bugün siyasal, toplumsal, iktisadi, ailevi hülasa insanı ilgilendiren her konuda tozun dumana karışık olduğu bir ortamdan geçiyor. Sağduyulu seslerin giderek azaldığı, ayırmadan toplumun her kesiminden yükselen seslerin bir tarafta kutsiyet diğer tarafta ihanet gibi göründüğü bir ortama evrildik. Toplumun siyah ve beyazla değil de iki tarafı da gri bir kutuplaşma ortamında olduğunu müşahede ediyoruz. Dün, uğruna nice bedeller ödenerek kazanılan değerlerin bugün öylesine hilafına işler yapılıyor ki anlamakta güçlük çekiyoruz.
Tahammülsüz, nezaketsiz, aşksız, sevgisiz bir toplum halini aldık. Diğerkâmlığımızı, vecdimizi, ruhumuzu kaybettik.
Bugün 12 Mart… Bize her fırsatta bu değerleri en önce de “sevmeyi” hatırlatan Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koyma derdiyle hayatını geçirmiş Galip Erdem Ağabeyimizi ebediyete uğurladığımız tarih…
Girizgâhta kurduğum cümlelerin özetin özeti halindeki hedefi Galip Ağabey’in şu sözüdür;
“Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeye de mecburlardır. Aksi takdirde millet sevgileri, kimsenin inanmayacağı boş bir laftan ibaret kalır.”
Merhum bu cümleleri kurarken sadece kendi camiasına dönerek söylemedi. Aslında bu cümle Türkiye’nin her kesimini kapsayıcı nitelikte bir muhtevaya sahiptir. Milletini sevmek, milletin her ferdinde olması gereken bir haslettir.
Elbette bu sevginin her havsalada izdüşümü farklı şekiller alabilir. Fakat tek millet parantezinde “Büyük Türk Milletinin” her ferdi milletini sevmeye birbirini sevmekten başlamak mecburiyetindedir.
Şöyle dönüp bir bakalım ahvalimize… TBMM’den sokaklara, televizyonlardaki açık oturumlardan köy kahvehanelerindeki okey muhabbetlerine Allah aşkına neyi paylaşamıyoruz? Konuştuğumuz şeyler gerçekten ne kadar derdimiz?
Dönüp baktığımızda görünen şey sadece havada uçuşan hamasi cümlelerin TBMM’den köy kahvelerine taşıdığı kavgalar… Bu kavgalar belki bugün siyasilerin mevzilerini güçlendirse de milletin sevgi pınarlarını kurutuyor. İşte bunun içinde bu çağrıya kulak vermek dara düşünce değil, her an beraber olabilme fırsatını bize tanıyacaktır.
Galip ERDEM Ağabeyi şu tarihte doğdu, bu tarihte öldü diye salt olarak anlatmaya çalışan bir biyografik metinle değil de onun fikirlerini, hayata bakış açısını, en azından temel felsefesini anlatan bu cümleyle anlatmaya gayret etmek hiç yoksa hakikate bir pencere açabilir. Bu pencereden baktığımızda ise Galip Ağabey bizim için kişisel komplekslerin hak davasının önüne alınmaya çalışıldığı bir devrede hak davasının en kuvvetli seslerinden biri olmuştur.
Bu vesileyle Galip Ağabeyi rahmetle ve minnetle anıyor, şu veciz sözüyle de yazımı noktalamak istiyorum:
“Tarihe bakınız, yalnız artık adlarını hatırladığımız milletleri, düşününüz. Hepsinin içlerinden yıkıldığını, önce birbirleriyle dövüşmeye başladıklarını, nihayet düşmanlarına yem olduklarını göreceksiniz. Buna karşılık, bugün izahında bile güçlük çektiğimiz büyük başarıların sahipleri, diğer üstünlüklerinden daha çok, birbirlerini sevmenin muhteşem gücünden yararlanmışlardır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.