Medeniyet köklerimize yolculuk
Medeniyetimizin en köklü merkezlerinden olan şehirlere ev sahipliği yapan, Ata yurdu Özbekistan’a düştü yolumuz.
2600 yıllık tarihin ve 1400 yıllık İslam medeniyetinin neredeyse tüm izlerini çok canlı bir şekilde günümüze taşıyan, bir film platosunu andıran, kerpiç surlarla çevrili, Harzemşahlar’ın önemli şehri, matematiğin, astronominin büyük isimleri Harezmîyi, Bîrûnî’yi ve birçok büyük şahsiyeti yetiştiren, her köşesinde ayrı büyülendiğimiz şehir Hive.
Neredeyse dünyanın her köşesinde tüm müslümanların ismine aşina olduğu, dünya üzerinde sayılı ilim merkezlerinden biri olan, İmam Buharî, İbn-i Sîna, Hoca Ahmet Yesevî, Bahaeddin Nakşibendî gibi büyük şahsiyetlerin doğup yetiştiği şehir Buhara.
Doğunun ve islam medeniyetinin incisi, islam düşünce sisteminde yeni ufuklar açan İmam Maturîdî, devlet adamlığının yanısıra astronomide yeni çığırlar açan Uluğ Beg ve öğrencisi Ali Kuşçu gibi dahileri bağrında yetiştiren, Maverâün-nehr’in gözbebeği, islamın ilk dönemlerinden itibaren islam medeniyetine beşiklik etmiş, Medreseler şehri Semerkant.
Ve topraklarının yarıdan fazlası çöl olan bir ülkenin vahayı andıran, bol su ve yeşillikler içinde bir şehri, Ruslar zamanında başkent yapılan Taşkent.
Bu ziyaretimizde de bir kez daha, yeryüzünde adaletin, iyiliğin ve tüm güzelliklerin hamiliğini ve öncülüğünü yapan bir milletin, yeniden özlenen o günlerine dönüşünü umutla ve sabırsızlıkla bekleyen insanlara şahit olduk.
Yeryüzüne Allah'ın halifesi sıfatıyla gönderilen insan, bu gayeye bağlı kalıp çalıştığı dönemlerde, dünyanın dört bir köşesinde medeniyetin en güzel örneklerini inşa etmiş, kültürde, sanatta, mimaride, bilimde dahiler ve öncüler yetiştirmiştir. İnsanlık tarihi bunun yüzlerce güzel örneğiyle doludur.
Tüm bu güzelliklerin tarihte kaldığını, günümüze ve yarınlarımıza uzanamadığını üzülerek bir kez daha gördük.
Akif’in dediği gibi :
“Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir.
Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir.”
Yüz yıllarca komünizmin ve Rusların boyunduruğu altında kıvranan coğrafya üzerindeki, tahrip edici etkiler her köşede karşınıza çıkıveriyor.
Örneğin bu tahribatın en derin izlerinden bir tanesi, İslamın önemli şiarlarından biri olan başörtüsünün, toplumun tamamına unutturulduğunu gördük.
1400 yıllık İslam medeniyetinin beşikliğini yapmış, bu coğrafyanın insanlarının, komünizmin tahribatından kalan derin yaralara ve onların izlerine üzülerek şahit olduk.
İşin asıl acı yanı, oradaki halkın komünist rejimin verdiği bu tahribatın farkında bile olmayışı. Dinin sadece sembollerle, şekilcilikle, adet yerini bulsun kabilinden ritüellerle yaşandığı bir hayat. (İhtişamlı türbelerin, kabirlerin, camii ve medreselerin bakımı ve ziyareti gibi.) O türbelerde yatan büyük şahsiyetlerin, hayatları boyunca verdikleri mücadelenin amacı, ruhu ve gayesi unutulmuş, kabirleri başında, üç ihlas bir fatiha (hiç birinin manasını düşünmeden ) okuyup geçmekle islamî vazifesini yapmış olma vehmine kapılmış bir toplum.
Yüz yıllarca Kominist rejim onların Türbelerin bakımını ve ziyaretini teşvik etmiş, ama o türbelere ev sahipliği yapan, her biri kendi alanında ümmete mâlolmuş dâhî insanların asıl mücadeleleri unutturulmuştur.
Tüm dünyada olduğu gibi, Özbekistan’da da yapacağımız çok iş var.
Büyük medeniyet inşasına talip olmak işte böyle bir şey.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.