LGBT’ci Ankara Barosuna Cevaplar
Orantısız zekâ içeren bu makaleyi, anlayacakları ümidiyle Ankara Barosu yönetiminin ve tüm Lûtî/LGBT mahfillerinin ağızlarının payını vermek için yazıyorum. Zira mübarek Ramazan günlerinde birileri meydanı boş sanarak gözleri dönmüşcesine İslam’ın değerlerine, Kur’an’a, peygamberlere hatta Allah’a saldırıyorlar. Ne demişti LGBT’ci avukatların damarına basan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş:
“Gâvurların homoseksüellik diye adlandırdığı ve aynı cinsler arasında vuku bulan cinsel ilişki, cinsel tercih değil cinsel sapıklıktır; doğru tanımı Lûtîlik olan cinsel sapıklık, Kur’an ayetlerinde net ifadelerle yasaklanmış, yapanlara ağır tehditlerde bulunulmuş, hatta Lut Kavminin başına gelenler anlatılarak örnekler verilmiştir. Livata zinadan farklı bir kategoride ve daha iğrenç bir günahtır. Ki Kur’an’da sadece zina yapmak değil zinaya yaklaşmak bile yasaklanmıştır. Varın siz düşünün Lutîci cinsî sapıkların dinimiz İslam’a göre konumunu!”
Ne olduysa bundan sonra oldu diyeceğim de zaten Lûtîciler cinsî sapıklığı normalleştirmek için epeydir var güçleriyle çabalıyor, arkalarına da mason medyayı alarak Müslüman Türk toplumunu cinsî sapıklıklara alıştırmaya çalışıyorlardı. İffet, namus, ahlak, aile, kamu düzeni gibi kavramlar hak getire! Ama Ankara Barosu’nun, Diyanet İşleri Başkanının cinsî sapıklıkla ilgili hutbesine değin hiç böyle “doğrudan” Müslümanların kutsallarına saldırı görmemiştik.
Şimdi Ankara Barosunun basın açıklamasındaki İslam’a karşı kin ve nefret dolu ibarelere bakalım:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, ”sesi çağlar öncesinden gelen şahıs”mış. Neden, çünkü bin dört yüz yıl önce insanlığa inzal olunan Kur’an-ı Kerim’e göre konuşuyormuş. Neden, çünkü dört bin yıl önce Allah’ın gazabıyla helak olan Lut Kavmi’nin iğrençliklerini ve başlarına gelenleri anlatıyormuş. Ankara Barosuna göre kim kutsal kitap Kur’an’a göre konuşursa sesi çağlar öncesinden gelirmiş. Zavallılar! Kabul etseniz de etmeseniz de o ses çağlar öncesinden değil, 24 Nisan 2020 tarihinde Hacı Bayram Veli camiinden geldi. Sağır mısınız? Ve biz tüm Müslümanlar o sese kulak verdik, LGBT adı verilen cinsi sapıklıkları lanetledik, var mı diyeceğiniz? Çıkın karşımıza söyleyin, perde arkasından, dudaklarını büzüştürerek selfie yapmayı marifet sanan ergenlerin eğlencesi sosyal medyadan konuşmayın. Meydana çıkın meydana…
“Bu şahsın (Diyanet İşleri Başkanının) söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüret”miş. Kutsal sayılan değerler nedir? Size göre Allah, peygamber, Kur’an, sünnet kutsal sayılan değerler öyle mi? Şunu kafanıza iyi sokun, bu saydıklarım kutsal sayılan değil KUTSAL değerlerdir. Biz Müslümanlar’ın kutsal değerleridir. Kelime cambazlığı yaparak laf sokuşturmayı kimden öğrendiniz bilmem ama bu millet şark kurnazlığını yutmaz. Diyanet İşleri Başkanı söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa etmişmiş. Ya neyin üzerine inşa edecekti? Sarhoş musunuz, tipiniz mi öyle gösteriyor? Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en gerizekalı insanı olan Charles Darwin’in hipotezleri üzerine mi inşa edecekti? Yoksa gay barlarda sabaha kadar fuhuş yapan azılı sapıkların emir ve talimatlarına göre mi konuşacaktı? Ve Diyanet İşleri Başkanı İslam’ın kutsallarına göre konuştuğu için halkı din ve düşmanlığa tahrik etmiş, öyle mi? Burada halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden ancak ve ancak sizsiniz. Kahır ekseri Müslüman ülkede bir avuç cinsi sapığın avukatlığına soyunup Müslümanların kutsallarına tartışmaya açınca halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş olmuyor musunuz? Sayın Ankara Başsavcım, lütfen bu inanç spekülatörlerinin hukuk fakültesi diplomalarını da incelemeye alınız. Ben şahsen ilkokul terk olduklarını düşünüyorum. Tabii bana düşünme özgürlüğü bahşederlerse…
“Anılan şahıs (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş), bundan sekiz dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı büyük direniş gösteriyor”muş. Bir defa siz sekiz dokuz nesil önceki nesillere kurban olun. Kurban olun, zira nasılsa onların tırnağı etmezsiniz. Sekiz dokuz nesil önce kim vardı; mesela Yavuz Sultan Selim vardı, zamanındaki tüm sapıklara haddini bildirmiş. Siz, Yavuz Sultan Selim’in tırnağı olabilir misiniz? Biz, atalarımızla aynı çizgide olduğumuz için kendimizle gurur duyuyoruz. Pekâlâ siz hangi atalarınızla onur duyuyorsunuz? İnsanın tarihiyle, geçmişiyle barışık olması, insan onuruna karşı direnç göstermesi demekmiş, haydi oradan! Sizin kafanızdaki doğrular yanlışlarla yer değiştirdiği için idrak kabiliyetinizi yitirmişsiniz. Bir defa siz insan onuru hakkına konuşmaya ehil değilsiniz! Ehil olsanız insan onurunu ayaklar altına alan eşcinsel sapkınlıkları korumak için gözünüzü bu kadar karartmazdınız. Ama siz daha gözü kara insan görmemişsiniz, o ayrı mesele!
“Ali Erbaş, görevde olduğu sürece çocuk tecavüzcülerine gözlerini kapat”mış. Siz Ali Erbaş’ın veya Diyanetin hangi Cuma hutbesini dinlediniz? Hatta siz Cuma Namazına gidiyor musunuz? Veya şöyle sorayım: Çocuk tecavüzlerinin sebebi LGBTİ ve benzeri cinsi sapkınlıklar değil de çocuk tecavüzlerine gözünü kapattığı iddia edilen Ali Erbaş öyle mi? Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz? Çocuklara tecavüz edenler, İslam ahlakından nasibi olmayan ve dinsiz ailelerde yetişen kriminal tiplerdir. Siz şimdi Doğan Soyaslan’ın Kriminoloji kitabını görseniz onu da mertek sanırsınız…
“Ali Erbaş, kadın düşmanlığının manevi zeminini dinî söylemlerle meşrulaştırma çabası karşılığında maaş alıyor”muş. Bir defa İslam dininde ve ülkemizde kadın düşmanlığı yoktur. Sun’i gündem meydana getirmek için ağzınıza pelesenk etiğiniz kadın düşmanlığı saçmalıkları, sizin hayranı olduğunuz Hristiyan Batının Ortaçağ bağnazlığında vücut bulmuştur ve Batıda hâlen devam etmektedir. Batı geleneğinde kadınlar düne kadar insan bile sayılmıyordu. Alın size birkaç Fransız atasözü söyleyeyim de aklınız başınıza gelsin:
“Şeytanın yapamadığını kadın yapar.”
“Kadın vücudunun üstündeki baş, şeytanın başıdır.”
“Kadın şeytandan beterdir.”
“Kadın bir örümcektir.”
“Karısı olanın arısı var demektir, ne zaman sokacağı belli olmaz.”
“Kadın zarurî bir baş belâsıdır.”
“Horozun karşısında tavuk ötmemelidir.”
“Kadın takvim gibidir; ancak bir yıl işe yarar.”
“Kadın erkeğin sabunudur.”
“Kadın dili kesilse bile susmaz.”
Daha sayayım mı? Batıdaki kadın düşmanlığını sayabilmem için denizlerin mürekkep ormanların kalem olması lazım. Ama siz islamofobikler, her türlü olumsuz vaka ile İslamiyet arasında irtibat kurmaya çalışarak İslam dininin imajına saldırırsınız, gerçekleri her dâim çarpıtırsınız. Şekil A’da olduğu üzere! Ankara Barosunun LGBT sapkınlığını savunarak İslam’ın değerlerine fütursuzca saldırışı, Barodaki islamofobizme ilişkin şimdiden hukuk tarihine geçmiş kocaman bir kanıttır (proof değil evidence).
Ali Erbaş, kadın düşmanlığını dinî söylemlerle meşrulaştırıyormuş. Lafa bak! Ali Erbaş dinî kaynaklara dayanıyor mu dayanmıyor mu, sen onu söyle alooo…
“Şahsın görevinde kalması, sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalı” imiş. Bre zavallılar, o anlattığınız cadı diye kadın yakma örnekleri eğer sizin kendi fanteziniz değilse bilin ki Hristiyan Avrupa’nın geçmişinde yaşanmış hadiselerdir. İslam tarihinde ne zaman böyle bir kepazelik vuku bulmuş, haydi söyleyin! Cadı madı safsatalarının laf salatası olduğunu siz de biliyorsunuz ama maksat taş atmış olmak değil mi? Nasılsa bu saldırıların hesabını size mahkemelerde soracağız, şimdiden o çetin hesaba iyi hazırlanın!
Baştan sona İslam dinine saldırıyla dolu bu menfur basın açıklamasından sonra kamuoyunda Ankara Barosuna tepkiler çığ gibi büyüyünce Baro bu sefer kendini cevap vermek zorunda hissetti ama iyice batırdı, bir de sıvazladı, afiyet olsun. Kamuoyuna cevap niteliğindeki basın açıklamasında ne dedi Ankara Barosu:
“Baromuzca Diyanet İşleri Başkanının 24/04/2020 tarihindeki hutbesini değerlendirdik” diyorlar. Siz utamadan hangi sıfat, görev ve yetkiyle irad olunan bir Cuma hutbesini değerlendiriyorsunuz? Siz avukatların meslek odası mısınız yoksa hutbeleri değerlendirme kurulu musunuz? Dinî emir ve vecibeleri değerlendirmeye sizin çapınız yeter mi? Sübhanekeyi yanlışsız okuyabiliyor musunuz?
“Türkiye’nin kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin falanca hükmüne göre cinsî sapıklara ayrımcılık yapmak yasaktır” diyorlar. Bir defa siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasını ayaklarınızın altına alırsanız biz Müslümanlar da cinsî sapıkların anayasa kabul ettiği o Sözleşmeyi ayaklarımızın altına alır, çiğneriz. Bakın ne diyor Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24’üncü maddesinde:
Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Ama siz, Müslümanların Cuma Namazı ibadetleri esnasındaki hutbelerinde zikredilen ve tamamen Kur’an ayetlerine ve kâinatın efendisi Hazreti Muhammed’in sahih hadislerine dayanan hutbeden rahatsız oluyor, deliye dönüyor, resmen kuduruyorsunuz. Haddinizi bilin, haddinizi bize bildirtmeyin! Ne hutbe okuyacağımıza, ne hutbe dinleyeceğimize, nasıl ibadet edeceğimize ve neye inanacağımıza siz mi karar vereceksiniz? Höst…
“İnsanlık tarihi; zamandan ve coğrafyadan bağımız şekilde çağlar boyunca kanla, nefretle, bir kesimin diğer kesimi ötekileştirip maddi ve manevi dünyada yok etme çabasıyla geçmiştir” diyorlar. Bu iddianız, hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi derslerindeki beyin yıkama seanslarında size dayatılan yalanların papağan gibi tekrarından başka bir şey değildir. İnsanlık tarihi, ilk insan ve ilk Müslüman olan Hazreti Âdem’le başlar. O zamandan beri kim İslam’ın ipine sarılmışsa kurtuluşa ermiş, huzura ve mutluluğa kavuşmuştur. Son örnek de İslam dinine göre yönetilen Osmanlı İmparatorluğu’dur; her çeşit inanca sahip kitleler barış içinde yaşamışlar; hiç de öyle sizin iddia ettiğiniz gibi kanla, nefretle ötekileştirilmemişlerdir.
“Ankara Barosu tarihinde hiçbir zaman dinî değerleri aşağılamadığı gibi, görevi gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur” diyorlar. Yalanınız batsın. Yukarıda açıkladım; işinize gelmeyince menfur bir Sözleşmeyi Anayasadan üstün tutup Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasını ayaklarınızın altına almaktan çekinmiyorsunuz. Neymiş, tarihlerinde hiçbir zaman dinî değerleri aşağılamamışlar. O hâlde Kur’an’ın cinsî sapıklar hakkındaki hükümlerine neden çıldırmışcasına saldırıyorsunuz?
Gördüğünüz üzere saygıdeğer okurlar, Ankara Barosu ve ona desteğini açıklayan İstanbul ve İzmir Baroları tam bir hezeyan, akıl tutulması, hafıza bulanıklığı, meslekî menopoz yaşıyor.
Ankara Barosunun cinsî sapıklıktan yana saf tutmasından sonra Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği olarak gayet kısa ve öz bir basın açıklaması yapmıştık:
“Din düşmanı Ankara Barosu yönetimi; ahlaklı, namuslu, iffetli avukatları temsil edemez. Cinsî sapıklığı pervasızca savunan bu yoz zihniyetin lağım kokan basın açıklaması biz Müslümanlar için ancak ve ancak KULLANILMIŞ TUVALET KÂĞIDI hükmündedir.”
Açıklamamızın sonuna kadar arkasındayız ve cinsî sapıklığı savunan kim varsa onunla her ne şekilde olursa olsun hesaplaşmaya hazırız. Allah’ın dinine kim savaş açarsa biz de ona savaş açarız. Nokta!
Son olarak; İslamî hassasiyete sahip olduğunu düşündüğüm ve cinsî sapıkların anayasa gibi gördüğü İstanbul Sözleşmesini en kısa zamanda çöpe atacaklarına inandığım yetkililere şu sahih hadisleri hatırlatmak isterim:
Sahih hadislerde Lût’un Hûd Sûresinde yer alan temennisiyle (11/80) Lût kavminin yaptığı kötülüğü işleyenlere Allah’ın lânet edeceği ve onların öldürülmesi gerektiği bildirilmektedir (Müsned, I, 217, 300, 309; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 11, 15, 19; Müslim, “Feżâʾil”, 152, 153). Peygamberimiz demektedir ki:
“Kimin Lût kavminin sapık işini yaptığını görürseniz, fâili de mef'ûlü de öldürün.” (Tirmizî, Hudud 24, (1456); Ebû Dâvud, Hudud 29, (4462, 4463)
Bu sebeplerle en kısa zamanda idam cezası gelsin ve LGBT bayrağı sallayan, LGBT borusu öttüren kim varsa canı cehenneme gönderilsin istiyoruz. Gönderilsin ki toplum rahat bir nefes alsın, anneler babalar çocuklarını sokağa telaşsız, kaygısız çıkarsın. Müslümanlar sürekli kendilerine hakaret eden bu cinsî sapıklarla tahammül etmek zorunda değil. Onları kim fonluyorsa gitsinler onlarla yaşasınlar. Ve tabii Sayın Ankara Başsavcımızdan yine bu LGBTİ temalı derneklerin, vakıfların, platformların ve benzeri mahfillerin HTS kayıtlarının ve tüm para hareketlerinin dikkatle incelenmesini ve Şehit Necip Hablemitoğlu’nun isim babası olduğu “etki ajanlığı” cürmünün de bu muvacehede göz önünde tutulmasını istirham ediyoruz.
Cinsî sapıklardan ve onların avukatlığına soyunmuş barolardan arınmış, temiz bir Türkiye’de yaşamak dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.