Kudüs’ün Bekası Ayasofya’dan Geçer!
Trump’un sözde yüzyılın anlaşması ile Kudüs’ü İsrail'e teslim projesi birçok tepkiye yol açtı. Ümmet olarak sadece slogan, miting veyahut kınamalarla bir yere varamayacağımızı hatırlatmak isterim. Siyasilerin güya sert kınamaları, türlü mitinglerle nutuk patlatmaları her ne kadar toplumsal refleksimizi diri tutsa da asla ve asla yeterli değildir. Yeterli olmamasının yanı sıra yapılan icraatler de tutarlı mıdır? Milletimizin takdirine bırakıyorum. Bunca zulmün, hadsizliğin cevabı bu değildir.
Öyleyse ne yapmalı? Verilmesi gereken cevap nedir? Unuttuğumuz, sürekli ertelediğimiz bir mesele var: AYASOFYA
Biz Ayasofya'yı Camiiden müzeye çevirmekle ruhumuzu hapise attık. Özümüzü, itibarımızı tarumar ettik. Fatih'e ve gerçekleştirmiş olduğu kutlu fetihe ihanet ettik. Bunun ötesinde bu kutlu fetihten bize yadigâr olarak minarelerle süslediğimiz, haçları söküp atıp hilallerle kuşattığımız böylelikle cihana mesaj verdiğimiz büyük mana, Ayasofya... İşte biz bu manaya ihanet ettik.
İşgal ordularının yapamadığını kendi kendimize yapmak, kendimizi yunana ve nice kafire güldürmek akıl alır bir eylem değildir.
Eğer ruhumuzu yeniden istiyorsak ruhumuz işte Ayasofya'da kilitlidir!
Eğer hakikat ve mana arayışında isek bu topraklardaki en büyük mana nişanesi Ayasofya’dır!
Bugün İslâm alemiyle dalga geçer gibi teklif sunan Amerika'ya da, parlamento kürsülerinde bayrağımızı yırtma şerefsizliğinde bulunan Yunan soysuzuna da ve bizim yeniden biz olmamızı istemeyen tüm şer odaklarına da verilecek en güzel cevap AYASOFYA'NIN TEKRAR CAMİİ OLARAK AÇILMASIDIR!
Daha önce bir yazımda yazdığım ifadeyi yinelemek durumundayım; “Bugün kendini Fatih’in torunu olarak görenler, eğer Fatih’in torunluğu iddiasında ısrarcıysalar Ayasofya’yı ibadete açmak zorundadırlar!”
Tutup Mescid-i Aksa’nın işgal altında kalmasına üzüldüğünüzü söyleyeceksiniz fakat iş kendi topraklarımızdaki hüzünlü mağdur Ayasofya’ya gelince zamanı var diyeceksiniz. İşte buna herkesten önce bizler yani Müslüman Türk gençliği güler.
Utanılacak bu vahim durumdan kurtulmak istiyoruz. Sesimiz duyulsun yahut duyulmasın, dalga geçilsin, umursanmasın bu talebimizi yinelemekten vazgeçmeyeceğiz. İşgal kuleleri gibi gökdelenlerin arasında Kabe, kirli postallarla çiğnenen Aksa her ne kadar derdimiz ise Fatih'in emaneti de bir o kadar derdimizdir.
Bana göre Ayasofya ibadete açılmadan Kudüs’ten, Aksa'dan hüzünle bahsetmek iki yüzlülüktür, sahtekârlıktır. Elinden bir şey gelmez duanı eder oturursun, üzülürsün eyvallah. Fakat elinden gelebilecek bir noktada geri duruyorsan kusura bakma davanda da, iddianda da sahtesin.
Diyoruz ki; Kudüs’ün bekası Ayasofya'dan geçer! Bizler mana özümüzü tıkmış olduğumuz hapisten kurtardığımızda Aksa'nın da Hicaz’ın da kapısı bizlere açılacaktır.
“Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara 250)
BİRİLERİ BU SORUMLULUKTAN KAÇIYOR OLABİLİR. BİZ YÜKLENMİŞ OLDUĞUMUZ DAVANIN FARKINDA OLARAK İNANDIKLARIMIZI SÖYLEMEKTEN KORKMAYACAĞIZ, VAZGEÇMEYECEĞİZ. AYASOFYA'YA BİLETLERLE DEĞİL TEKBİRLERLE GİRDİĞİMİZ O ŞANLI GÜNDE GÖRÜŞMEK DUASIYLA... Rabbime emanet olun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.