Kompleksli yönetici istemiyoruz
Halkın gönlünde taht kuran, dönemin bürokratlarına karşı olumsuz algıyı yıkan, komplekslerini yenen, görev yaptığı illerde “Süper Vali” ve “Efsane Vali” olarak anılan merhum Vali Recep Yazıcıoğlu'nun aramızdan ayrılışının 17. yılındayız.
Karakteri, hizmetleri, iş ahlakı ile gönüllerde yer edinen devlet - millet birliğinin sembol ismi, “Her şey memleketi gerçekten sevmekle başlıyor” diyerek her yönüyle örnek alınabilecek insan; Recep Yazıcıoğlu’nu rahmet ve minnetle anıyorum.
Aradan geçen uzun yıllara rağmen Recep Yazıcıoğlu sevgisi halktın gönlünde bitmedi, bitmeyecek gibi de görünüyor.
İnsanlar, Recep Yazıcıoğlu gibi halka bütünleşen, halkın derdiyle dertleşen yöneticiler arıyor. “Bulabiliyor mu?” derseniz… Birkaç kişinin haricinde bulan yok gibi.
Yazıcıoğlu'nun kardeşi Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu ağabeyinin hafızalardaki yerini korumasının sebeplerini şu sözlerle aktarıyor: "O, her zaman, milletin hukukunu devlete karşı koruyan bir pozisyon üstlendi. Ülke meseleleriyle ilgili görüşlerini her yerde net olarak dile getirdi. O yüzden toplum tarafından benimsendi ve sevildi. Büyük bir iz bıraktı. Türk yönetim sistemine önemli bir bakış açısı, vizyon kazandırdı. Onun mücadelesi unutulmuyor."
***
Rahmetli “Efsane Vali”mizin 1999 yılında verdiği bir röportajı izledim.
Gazeteci, “Valiler genelde şehrin en iyi semtinde; hatta en iyi evinde oturan insanlar olarak, biraz da halktan kopuk olarak anılırlar. Nasıl yorumluyorsunuz Valilerle (yöneticilerle) ilgili bu genel imajı” diye soruyor:
Rahmetli Yazıcıoğlu bu soruya verdiği cevap bir hayli dikkat çekici: “Mersedes’ten inmeyen, ufak dağları ben yarattım gibi olan, kapıda da bir iki barajdan sonra içeriye girilen ulaşılmaz, erişilmez, karışılmaz olan böyle yöneticiler çok. Sekretarya sistemleriyle ulaşılmaz, erişilmez, karışılmaz belediye başkanlarımız da var. 40 kişiyle çıkarken 40 kişinin hazırlık yaptığı. Bu bizim yetişme tarzımızdan kaynaklanır. Kompleksi insanlar hangi makama gelirse gelsin saltanatvari bu işi götürmek isterler. Hâlbuki Batı’da yöneticiler bisiklete biner, basit bir büroda oturur. Bizde (yöneticilerin) dairesi bir dönüm olması gerekiyor. 72 kanaldan geçmesi gerekiyor. Çıkarken 40 kişinin hazırlık yapması gerekiyor. Bugün Türkiye’de mülki idare amirleri, sanki ben bir kısım seçilmiş padişah diyorum belediye başkanlarından daha yakındır.”
“Sizin klasik bürokrat kalıbına uymamanızın altında yatan nedenler neler?” sorusuna Yazıcıoğlu’nun verdiği yanıt ise şöyle: “20 yaşında staja başladım 23 yaşında kaymakam oldum. Orada bürokrasi hastalığı kompleksten, aşağılık duygusundan kaynaklanır.”
Evet, gördüğünüz üzere bu konuşmanın ardından 21 yıl geçmiş; ancak ne yazık ki yöneticilerin çoğunda bir maalesef değişiklik yok, kompleksli olanların sayısı bir hayli fazla. (Halka kapısı sonuna kadar açık, mütevazi, gösterişi sevmeyen yöneticiler hariç)
Bir bakıyoruz küçük bir ilçenin belediye başkanı dahi lüks otomobillerle, korumalarla, konvoylar eşliğinde şatafatlı bir şekilde geziyor. Burnundan kıl aldırmıyorlar. Reklam için halkın içine giriyorlar sonra ortada yok. Ulaşılması zor. Makamına sadece “büyükler” girebiliyor!
Öte yandan ülkemizde bazı yöneticilerin tanınma problemleri de var. Örneğin bir yerleşim yerinde belediye başkanları bölge halkı tarafından tanınıyor; ancak mülki idari amirin ismini 10 kişiye sorsanız iddia ediyorum en az yarısı bilemez. Bu duruma inanın hayret ediyorum. Bir mülki idari amirin kendisini geri plana çekmesi, halkla yakınlaşamamasına anlam veremiyorum! Aslında tam tersi olması, mülki idari amirin halka daha fazla bütünleşmesi gerekiyor.
Yöneticilerimizin halkla tam anlamıyla bütünleşmesi için rahmetli Valimiz Recep Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi kompleksten kurtulmaları şart. Yoksa bu tip sorunları yıllar sonra da hala konuşuyor ve Batı’daki örnekleri anlatmaya devam ediyor olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.