Kelebeğin Kanadı
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…
Kavgalarımız düşlerimize bir asit yağmuru gibi ölüm getiriyor, kimse ölmek istemiyorken ölmekten bahsetmek sizin ne haddinize!
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman…
Bir kelebeğin kanadında, üç günlük olsaydı dünya; hani hiç bir mecaz olmadan….
Göğe bakardım bütün gün; falanca durağa şimdi geliriz dostum, göğe bakalım. İnecek var deriz, otobüs durur ineriz. Şimdi göğe bakalım, seninle biz…
Bir kelebeğin kanadında üç günlük olsaydı dünya; hani hiçbir mecaz olmadan. Sohbet ederdim yatağımın altındaki canavarla, uzunca. Bütün korkularımı yanına gömüp korkusuz gibi gözükmeye çalışan ben değilmişim gibi. Sonra sohbetimize kitaplarımın üstündeki toz taneleri eşlik ederdi.
Bir Adam Yaratmak’ ın üstündekilerle Haluk’un Defteri’nin üstündekiler kavgaya tutuşurdu, şarkılarla ayırırdık onları. Kavgaya yer yok! Bir kelebeğin kanadında üç günlük dünya, hiçbir mecaz olmadan. Şimdi şarkılar söyleyelim, seninle biz.
Uçur beni kelebek, dünyanın en sıcak çölüne. Gülümsemeyi unutmuşum, bu mimikleri buz tutmuş insan diyarında. Bir şeyleri yakarak da ısınamıyorlar ki! Soğukta kaybolmaktansa, sımsıcak yok olmak… Bu bir kelebeğin kanadında üç günlük dünya, hani hiçbir mecaz olmadan. Isınmak isterdim ben. Benliğime kadar ısınmak isterdim. Bir gülüşte, bir kahkahada ateş yakmak isterdim. Zaten hangi ateş sonsuza kadar yanmış ki? Biraz tüter sonra sönersin. Baş başa bir ateşe odun atalım şimdi, seninle biz.
Bir kelebeğin kanadında üç günlük olsaydı dünya; hani hiç bir mecaz olmadan.
Sanki biz destan gibi güçlü ve gururlu göğsümü şişirir, bağırırdım; “Sesim Tanrı’nın kırbacı gibi gümüş, kıyafetlerim bir ağaç kabuğunda çıkan gelin gibi altındır! Gökyüzünü ve yeryüzünü birleştiren güçlü yüreğimle sararım bütün varlıkları!” Sanki hiç bir güç beni durduramazmış gibi. Fakat kelebeğin ellerinde ne var bilmiyorum. Tuttukça güçleniyorum. Birleşen gök ve yer vücudumu kendi arlarında ezse de acı hissetmiyorum. Çünkü üç günlük dünya, bir kelebek kanadında. Hiçbir şeyden korkmuyorum.
Mesela bir kelebeğin kanadında üç günlük olsaydı dünya, hani hiçbir mecaz olmadan.
Bütün geceyi uykusuz geçirmeme sebep olan şeyleri bir nefeste anlatırdım. Önce içime atıp, sonra susmazdım; Mugan’ın dediğinin aksine. “Neyin var?” var diye sorarlardı, “Bambaşka yerlerdeyim” derdim ve bitmezdi. Hep bittiği gibi. Çünkü dünya çirkin bir gezegen ve ben bambaşka yerlerdeyim. Çünkü üç günlük dünya, bir kelebek kanadında. Ruhumu bir karadelik zannedip derinlere gömdüğüm şeyler, aslında hiçbir yere gitmiyor. O halde bende bir ağaç olsunlar diye sularım onları.
Her gün, her gece… şimdi yapraklardaki su tanelerini sayalım, seninle biz.
Demem o ki; düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman.
Meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…
Kimse ölmek istemezken ölümden bahsetmek sizin ne haddinize!
Yarın ölecek olan da benim , sonsuza kadar yaşayacak olan da.
Dünya zaten bir kelebek kanadında üç günlük adi bir gezegen ve ben aciz özgürlüğümü, bana kalan son şeyi, size vermeyi reddediyorum. Siz hiçbir zaman düşlere bile kar yağmadığı zamanları bana geri veremeyeceksiniz.
Kavgalarınız düşlerimize asit yağmuru gibi ölüm getiriyor.
Oysa ben yarın yokmuşçasına yaşamak istiyorum.
Bir kelebeğin kanadında üç günlük olsaydı dünya, ki öyle zaten, hani hiçbir mecaz olmadan.
“Falanca durağa şimdi geliriz dostum, göğe bakalım. İnecek var deriz otobüs durur ineriz. Bu karanlık böyle iyi aferin Tanrıya. Herkes uyusun, iyi oluyor, hoşlanıyorum. Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun. Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam. Herkes yokken biz oluruz uyumayalım. Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda. Beni bırak, göğe bakalım” seninle biz…