Kedicikler Kültü – 2
Bir önceki yazımızda kültlerden (ya da diğer ifadeyle) yeni dini hareketlerden bahsetmeye başlamış, özellikle altmışlı yılların sonlarından itibaren birbiri ardına türemeye başlayan yeni ve sıradışı dini hareketlerin önce din adamlarının, sonra adlî makamların nasıl ilgisini çektiğini anlatmıştık.
Bilim dünyasının böylesi bir gelişmeye duyarsız kalması elbette düşünülemezdi. Sosyologların, psikologların, davranış bilimcilerin konuya ilgisi özellikle yetmişli yıllardan sonra arttı. Örnekler vermek gerekirse 1979’da Amerikan Aile Kurumu (AFF: American Family Foundation) ismiyle kurulan ve daha sonra 2004 ismini Uluslararası Kült Araştırma Derneği (ICSA:International Cultic Studies Association) olarak değiştiren organizasyon kült mağdurlarına destek vermenin yanısıra konuyla ilgili akademik çalışmalar yürütüyor.
Her kült sosyolojik anlamda bir cemaattir ama her cemaat bir kült değildir. Kültün efradını cami ağyarını mâni bir tanımını yapmak için hem din hem bilim adamları yoğun çalışmalar yürüttüler. Din sosyolojisi alanında çalışanların en önemli hareket noktalarından birisi Weber’in ideal tipleridir. Weber kilise (church) ve tarikat (sect) ayrımını üyelik şekline göre yapar: Kiliseye üyelik doğuştan gelir, anne-babanızın kilisesine doğuştan üye sayılırsınız ama tarikat mensubiyeti sizin kararınıza bağlıdır (Swatos, 1998). Bu tanımlar, ideal tipler Hıristiyan toplumuna göre düşünülmüş oldukları için bizim toplumumuzda birebir karşılıklarını bulmak mümkün değildir ama belki kiliseyi doğrudan İslam’la “sect”i de bazen mezheplerle bazen de tarikatlarla karşılamayı düşünebiliriz.
Weber’in çalışmalarını daha ileriye taşıyan Alman teolog Ernst Tröltsch, “Die Soziallehren der christlichen Kirchen und Gruppen” adlı eserinde ideal tipleri organizasyona göre değil de daha çok davranış şekillerine göre yapmayı tercih ederek üç dini davranış tipi belirlemiştir: kilise tarzı, tarikat tarzı ve mistik davranışlar (Swatos, 1998). Weber’in ideal tiplerine eklenen üçüncü “tip” olan “mistisizm konsepti” Tröltsch’ün literatüre en yenilikçi, en öne çıkan katkısı olarak görülür (Garrett, 1975).
Tröltsch konumuz açısından çok önemli bir isim. Çünkü onun keskin, formel dini yapılara bir tepki olarak içe dönmede ve inancı kişisel seviyede yaşamada ısrar anlamında kullandığı üçüncü ideal tip olan mistisizm, bugün “kült” olarak anılan yapıları tanımlamaya yönelik ilk adımdı (Campbell, 1978). Kurumsallaşan, sertleşen, keskinleşen dine karşı tepki olarak tamamen kişisel ve içe dönük bir dini tecrübe olarak tanımladığı mistisizm, formel bir örgütlenme yerine ruhani bir yol arkadaşlığıyla, nefis terbiyesi için kurulmuş, kişinin ihtiyaçlarına göre sürekli değişime açık yakın ilişkilerle, gönüllü üyelikle ve geleneksel yapılara karşı kayıtsızlıkla karakterize oluyordu. Tröltsch mistik tipi kendi içinde iki alt kategoride inceliyordu: mevcut dinlerin içinde yaşanan mistisizm ve bugün kültlerle ilişkilendirilen mistisizm tipi olan, dinlerin çizdiği sınırların tamamen dışında yaşanan mistisizm (Campbell, 1978).
Kilise-tarikat dikotomisini Amerikan akademisi ve sosyoloji çevrelerine tanıtan isim olan Helmut Richard Niebuhr Tröltsch’ün üçüncü ideal tipinden bahsetmemiş olsa da konuya ilgi gösteren diğer bir sosyolog, Howard P. Becker Niebuhr’un yolunu izleyerek tüm Hıristiyan örgütleri yerleştirebileceği dört sosyolojik kategori üretti: ecclesia (kilise), sect (tarikat), denomination (mezhep) ve cult (kült) (Tınaz, 2005).
Buraya kadar kültler ya da yeni dini hareketlerle ilgili araştırmaların tarihi hakkında bilgi vermeye çalıştık. İnşallah bir sonraki yazımızda bilim adamlarının kültleri nasıl tanımladıklarına göz atacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.